Hüseyin özer (şiir kitabı)
GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER
(Karanlıktan sonsuz aydınlığa doğru)
AÇZ Hüseyin ÖZER
© AÇZ MERKEZ
GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER
Baskı: Zeki Tüy
Dizi Editörü & Kapak Tasarım: Hüseyin Özer
kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya
edilemez, çoğaltılamaz.
www.aczmerkez.azbuz.com
0543 697 56 66
0538 980 17 17
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM: GÖZLERİN KONUŞTUĞU AN
İKİNCİ BÖLÜM: DOSTU ARAYAN KALEMLER
Can dostlarım Osman Beyaz, Veysi Karaduman, Serdar ve Yusuf Özer’e sonsuz saygılarımla…
ÖNSÖZ
Bazen çaresiz olduğumuzu hissettiğimizde hemen bir sigara yakar ve o sigaranın dumanında teselli bulduğumuz inisiyatifine dayanarak kendimizi kandırırız. Oysaki sağlığımızı rencide eden bu unsurun etkisi yıllardır gerek görsel medyada, gerek ilgili STK’lar tarafından sık sık irdelenmektedir.
Sigara kullanmamamın bana verdiği cesaretle, ilk etapta ruhsal olmak üzere, sağlığımın yerinde olduğunu hissediyorum. Her geçen gün aktif içici sayısı artan sigaranın bağımlılığa dönüşme nedenleri Sigarayla Savaşanlar Vakfı’nın 2005 yılında yaptığı araştırma kapsamında aşağıda gösterilmiştir.
· Aktif içicilerin % 65’i arkadaşlarına özenerek başladıkları sigaranın sorunlarını çözdüğünü iddia etmişler,
· % 30’u “Ben bu sigarayı terk edemem” şeklinde bilinçaltına yerleştirdikleri bu savı desteklemişler,
· % 5’i ise diğer çevresel faktörlerden etkilenerek sigaranın vazgeçilmez olduğunu beyan ederek açıklamışlardır.
Ancak unutulmamalıdır ki, insanlar sadece kendilerine zarar verecek etkenleri seçmemeli, bilakis bunlardan uzak durarak, sosyal faaliyetlere yönelerek sıkıntılarını giderebilirler.
Savunmuş olduğum bu mantığı ilk olarak kendi üzerimde denemiş bulunmaktayım. Kişisel sıkıntılarımı dışa vuramadığım ya da paylaşacak refik bulamadığım zamanlar, içimden geçenleri yazıya dökmeye karar verdim ve ilk şiirimi 1999 yılında yazdım.
Şiirlerimde sizlerin de göreceği üzere, yeri geldi sevdim, yeri geldi sitem ettim. Yeri geldi ağladım, yeri geldi sevincimi satırlara sığdırdım. Sevgimin kabardığı anlar oldu; gece yarıları uyanıp heyecanımı kalemimle paylaştım. Siz sevdiğiniz insanın gözlerinin içine bakıp onu anlattığınız şiiri okumak nedir, bilir misiniz? O anı yaşadınız mı hiç? Yaşadıysanız eğer, ne kadar unutulmaz anlar, değil mi? İnsanlar bu gibi sosyal faaliyetler ile yaşamına onlarca renk katmakta, yüzlerinden tebessüm eksik olmamaktadır.
Değerli dostlarım, gelin sigaraya başladığınız gibi bırakın. Kim bilir, belki arkadaşlarınıza özenerek ya da “Bir sigaradan bir şey olmaz” diye başladığınız, sağlığınızı tehdit ile karşı karşıya bırakan bu etkenden uzak durun. Gölge olmayın. Kendi özgüveninizle hareket edin. Hayata sıkı bir performans ile, tamamen kendi inisiyatifinize dayanarak devam edin.
Selam ve dua ile…
Hüseyin Özer
AÇZ MERKEZ
Diyarbakır
7
BİRİNCİ BÖLÜM
GÖZLERİN KONUŞTUĞU AN
SENSİZ GECEM
Dün gece sen yoktun yanımda
Aç kurtlar misali bir boşluk vardı içimde
Derince yarılmış vadi gibiydim
Karla örtülmüş dağların arasında
Biçare, yalnız ve müşkül durumdaydım
Dün gece sen yoktun yanımda
Sen yoktun, günüme güneş doğmadı
Sen yoktun, gecemde yıldız olmadı
Sevgimi haykıracağım anda yoktun sen, sen yoktun
Prangalıydı ayaklarım, çıkıp seni arayamadım
O kadar bağlanmıştım ki sana, kıpırdayamadım
Tutsaktım zindanlarda, düşüncem ise sen
Demiştim sana ben; olmaz sensiz hayat
Geçmez sensiz zaman…
Bir gece bedeldir yüzyıla yokluğunda
Aşkım yokken, kaderim yokken, ay yüzlüm yokken
Yokken güneşim, ayım, yıldızım, gökkuşağım
Ben nasıl mutlu olabilirim
Nasıl mücadele edebilirim
Bu boynu bükük halimle
Sen yoktun dün akşam, sen yoktun
Diyarbakır, 2005
BEN SANA DAYANAMAM
Yalnızlık belimi bükmüş
Hırpalanmış yüreğim çaresizlikten
Yorgun gözlerim hasret güzelliğine
Gözler altındaki kararma gözyaşlarımdan
Yanımda görünce seni
Ben sana dayanamam…
Titrer ellerim gitar çalar misali
Kalp atışlarım sıra dışı, heyecanım dorukta
Seyre dalarım gözlerindeki ışıltıyı
Şaşkın gözler ardında…
Ellerin içimi ısıtıyor
Yüreğimdeki ateşi körüklüyor
Hasret bitti, gözyaşlarım dindi
Ama sana dayanamam ben…
Seni görünce terler dökülüyor şakağımdan
Kan basıncım yükseliyor fışkırırcasına
Bir sarılışına bin can fedadır
Hele bir de yüreğimden kopan bir buseye…
Ben sana dayanamam ki…
Diyarbakır, 2006
10
SÜZME HAYALLER
Unuttum, süzme hayallerle seni arzulamayı
Gözler önündeki tozpembe varlığının
Bu bedene acı katmasını
Her bir gözyaşında ayrı bir feryat dağlarda yankılanan
Ve ben ırak şehirlerde sevdamı gökyüzüne yazdım
Dağ yamacından süratle inerken sana varma coşkusuna sarıldım
Kendimi ağaç gölgesinde seninle yaşama serinliğine bıraktım
O serinlikte heyecan dolu bir gülümseme
Unuttum, unuttum süzme hayallerle seni arzulamayı
Ben yürekten hayal ediyorum
Güzellerin en güzelini…
Senin mısraların çınlatıyor kulaklarımı
Notalar canlanıyor bir bir
Her nota ayrı bir sen
Birinde esrarengiz gözlerin var
Birinde masumane gülüşün
Birinde dokunuşun
Ve tümünde inanılmaz güzelliğin var
Unuttum süzme hayallerle seni arzulamayı
Ben seni, sadece seni hayal ediyorum
Parke taşlarına senin portren varmış gibi bakıyorum
Attığım her adımda sen ol diye
İşte bu yüzden süzme hayallerden kurtulmak istiyorum
Ben hayalimde gerçek sen…
28.07.2007
11
YİNE SEN
Bir damla yağmur olsan
Çiftçinin sabırla beklediği bereketli yağmurda
Bu vesileyle soframıza aş olsan
Aç kalmasa çocuklar
Aç kalmasın çocuklar
Bir damla yağmur olsan
Islansam seninle
El ele tutuşup yollara meydan okusak
Nice aşkların diline destan olsak
Bizi anlatsa tüm sevda yoluna baş koyanlar
Adımız anılsa gururlanarak
Bir damla yağmur olsan gökyüzünde
İçtiğimiz su olsan, nehirleri besleyerek
Yapraklardan düşen bir damla yağmur olsan
Şefkat eli uzatsan ağaçlara, bayırdaki otlara
Daha bir yeşerseler, insanlara inat
Ormanlar her geçen gün daha bir gelişse
Senin coşkunla
Bir damla yağmur olsan
Hayalimde berrak bir denizi andıran
İçinde milyonlarca canlıya hayat veren
İnsanların seyretmeye doyamadığı
Seyrettikçe daha bir ışıldayan
Bir tebessümü andıran dalgalarıyla
Bir deniz…
Ben de yağmur olsam
Beraber yağsak
Ama hep seninle olsam
Beraber, beraber yağsak
05.10.2007
12
YORGUN GÖZLERİM
Neden böyle yorgun bakıyorsun, gözlerim?
Ben böyle olsun istememiştim.
Yüzlerce destanlar yazıldı, nice sevdalar uğruna
Dağ, taş inletildi.
Bulutlar bu hicranlara az mı gözyaşı döktü!
Bakma yorgun gözlerim
Ben böyle olsun istememiştim.
Daima tek beden olduk
Derin derin düşüncelere daldın, kimi zaman benden habersiz.
Kabardığında duygularım, masum yaşlar dökmedin mi?
Sevincimi sen aksettirdin.
Hırçın nazarlara inat
Biliyorum bakmaya kıyamadığın
Bakmaya doyamadığın
Şu an ırak şehirlerde
Ama onlar da hasret dolu bakışlarla seni aramaktalar.
Uzun mesafelere kenetlenmişler
Seni beklemekteler.
Gözlerim!
Neden yorgun bakıyorsun
Ben böyle olsun istememiştim.
Alışıyorsun zamanla, biliyorum
Unutmak ise asla
Unutmak bizden uzak
Unutmak…
Sabırla onca yol kat ettik
Ve bir o kadar yol daha…
Sen bekleyedur gözlerim
Şad olacağın günler yakındır
Gönüllerde koskocaman bir yerin var
Tüm gözler üzerinde
Ellerde aşk diplomaları
Duygular ise şelale…
Ama sen; gözlerim.
Neden halen yorgun bakıyorsun
Bu çelimsiz bakışlar isyan mı yoksa?
Ben böyle olsun istememiştim
08.02.2008
13
KÖTÜ KIZ
Bir umut yolcusu yüreğim
Hayran olduğu gözleri tekrar arıyor
Tekrar bakıyor oturduğu sandalyeye hayalini kurarak
İçini büsbütün kaplayan o masum bakışları tekrar soruyor
Bir anlam arıyor,
Arkasından sessiz sessiz düşüncelere dalarken
Belki de bir daha görememekten korkuyordur
Bir daha o anı yaşayamamaktan
O yüzden titriyor bu beden sırılsıklam
Sen çaldın ansızın yüreğimi, sen kötü kız
Deprem misali taht kurdun yüreğime
Sen süsledin hayallerimin o beyaz güvercinini
Dört bir yanda ararken
Damarlarımdaki kanda
Aldığım nefeste buldum seni
İşte o an sen yaşattın beni
Ne gündüzlerde güneşe
Ne gecede yıldıza
Ne de toprağa, suya hacet
Sen benim bedenim oldun
Güneşe yakın olmak kadar sıcaksın kötü kız
Yıldızlar kadar parlak
İçtiğim su kadar berraksın
Gel artık kötü kız, bu can sana aç, sana susuz
Geceleri seninle uyuyorum
Sabahları seninle uyanıyorum
Seninle nefes alıyor
Seninle yürüyorum kimsesiz kaldırımlarda
Dinlediğim her şarkı seni mırıldanıyor kulaklarıma
Sanki bizim sevdamızı konuşuyor gökkuşağı
Renkten renge bürünerek
Kol kanat geriyor meyve ağaçları
Dallarıyla, yapraklarıyla ve gölgeleriyle
Yanımda olmasan da kötü kız
Bil ki her yerde senin hayalin canlanıyor
Geçtiğin yollara toz konmuyor doğu topraklarında
Baktığın yerlerde güller açıyor
Su kaynakları daha bir fışkırıyor
Şelaleler daha bir azimle coşuyorlar
Senin sıcaklığından derelere doğru ilerliyor kalıcı kar
Hakkâri dağlarında
Kötü kız, bil ki vazgeçilmezsin
Bil ki yürektesin
Diyarbakır, 2006
14
SENİNLE
Güneşin doğuşunu seninle seyretmek istiyorum
Onun sıcaklığını ancak sen yanımdayken hissedebilirim
Ancak o zaman bir anlam ifade eder masmavi gökyüzü
Kuşların sesi senin adını çağrıştırır
Mırıldanır
Mırıldanır martılar sana olan sevgimi kulaklarına
Çaresizliğimi kafesteki kuş izah eder usulca…
Güneşin batışını da seninle seyretmek istiyorum
Alacakaranlıkta seninle varlığımı bilmek
Parlayan yıldızları seninle saymak istiyorum geceleri
Ay ışığında seninle gezmek istiyorum el ele tutuşup
Seni seviyorum, seni seviyorum diyebilmek için
Bu uğurda mücadele ediyorum
Her şey senin için
Her şey seninle olabilmek için…
Diyarbakır, 2005
SENİ ‘BİRAZ’ UNUTMAK
Seni biraz unutmak kolay mı?
Kalp atışlarım ezberlemişken adını
Diz çökmüşken bu beden yokluğuna
Hırpalanmışken bu yürek hasretinden
Söyle, söyle seni unutmak kolay mı?
Hayalinle dertleşiyorum geceleri
Sevgimi ona haykırıyorum
Onurluyum, çünkü seviyorum
Biliyorum ve inanıyorum bu aşka
Çaresizliğime bir mum ışığı arıyorum alacakaranlıkta
Bir nebze olsun aydınlanmak, huzura kavuşmak istiyorum
Mutlu ve sadece seninle olmak istiyorum
Ay ışığı seni hatırlatıyor gözlerime
Yıldızlar ise sana olan sevgim gibi çoğalıyorlar gökyüzünde
Ama güneş, güneş senin sıcaklığını yansıtmıyor bana
Üşüyorum, elim kolum bağlı seyre dalıyorum hayalini
Sessiz sessiz ağlıyorum
Gözyaşlarım, gözyaşlarıma engel olamıyorum
Her damlasında bir parça kopuyor yüreğimde
Bu kadar bağlıyken sana
Düşün, seni biraz unutmak
Seni biraz unutmak kolay mı?
Beni anlamandır hayalim
Biraz anlayış, biraz da sevgiden ibaret
Duvarlar üstüme üstüme geliyor yalnızlığımda
Bacaklar taşımıyor bu bedenimi
Gönlüm hissetmez, gözlerim görmez oldu senden başkasını
Buna rağmen söyle,
Seni unutmak kolay mı?
Bu canı sana adadım
Sana kavuştuğumda yeşerecek yüreğimdeki meyve ağaçları
İşte o zaman
Hayat daha bir anlam kazanacak şafak söktüğünde
Bu amaçla yaşarken
Söyle, seni unutmak kolay mı?
Diyarbakır, 14.12.2005
16
BAZEN
Bazen coşar durur mahmur yüreğim
Gözlerdeki yakamozu andıran ışıltıda
Sevdam kabarır asilce
Sesindeki büyüleyici ahenk
Heyecanıma heyecan katar
Çünkü sen,
Dalgın günlerimdeki hareket
İçimi ferahlatan huzur
Ve hüzünlü anlarımdaki neşesin…
Bazen yokluğunla avunuyorum
Sesinin vazgeçilmezliğinde
Düşlere bürünüyor suskun gözlerim
Her tarafta sükût
Her tarafta ah-u zan
Elimde yazılı bir kâğıt
Ve içinde korkulu hülyalar…
Bazen de rest çekiyorsun
Duygularımı yumruklarcasına
Derin hayallere itiyorsun
Bu cana kurşun sıkmışçasına
Ve bu beden tarumar
Bu beden çaresiz
Bu beden seni arzular
Diyarbakır, 2006
17
SEVMEK
Sevinç gözyaşlarındaki hareketliliktir, sevmek
Kimsesiz dağlarda ise cesaret
Anlamlı bakışlardaki biçare masumiyet
Yalnızken bile sevdiğinle olabilmektir,
Sevmek…
Bir köşeye çekilip de acı çekmektir, belki de
O’nu elde edebilmek için kıyasıya mücadele etmektir
Acılarla yoğrulan dünyada bir nebze umuttur, vefakârca
O seni düşünmese de, her zaman o’nu düşünmektir sevmek
Susuz çölde bir yudum sudur, sevmek
Kızıl dağlarda hırçın mı hırçın bir güneş
Buzullarda ise sımsıcak, pervasız bir yürek
Hiç tereddüt etmeden “seni seviyorum” diyebilmektir, sevmek
Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum…
Ankara, 2004
18
AŞK ŞELALESİ
Gecemi ay ışığı aydınlatmıyor artık
Çaresizliğin alacakaranlığında tarumar vaziyetteyim
Yüreğimdeki ateş-i dil ısıtıyor beni
Soğuk kış gecelerinde
Sana olan aşkımın ateşi yaşatıyor beni
Ama bu yürek hırpalanmıştır artık
Son zamanlarını
Belki de, kim bilir
Son anlarını yaşıyordur
Ama bir tek teselli var yüreğimde;
Kabirde de sürecek olan bu sevgi…
Belki sonrasında bana varırısın
Belki sonrasında mutlu olurum
Belki bu sonsuz dert orada derman bulur
Bu umutla yaşıyorum ben.
Düşünüyorum,
O hançer bu yüreğe neden saplandı
Oysaki seninle başlamıştı yaşama tutkunluğum
Hayatla yaşama azmime sen güç vermiştin
Akvaryumda gezen rengârenk balıkları
Seyrederken verdiğimiz sözlere ne oldu
Aşk şelalemizin kaynağı neden kurudu
Neden su fışkırmıyor artık?
Bu hastalığa daha fazla dayanamaz
Çöker bu beden vefasızlığın üstüne
Sana olan öfkeyle karışık sevgimi
Haykırmak istiyorum, ama sesim çıkmıyor
Her taraf karanlık
Hiçbir şey görmüyorum, hissetmiyorum
Hareket edemiyorum, neler oluyor bana?
Üzerimdeki bu tahta parçaları da neyin nesi
Yoksa…yoksa ben…
Diyarbakır, 15.11.2005
19
BİR TESADÜF (1)
Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı
Beni sana bağlar, seni ise bana
İşte ondan sonra,
Varlığı bir anlam ifade etmeyecek güneşin
Günümü aydınlatan, varlığıma mana
Ve hayatıma yön veren güneşim olacaksın
Sensiz donuktur bu yürek
Sığınmıştır, dört duvar arasına pervasızca
Çırpındıkça seni soran,
Çırpındıkça seni arayan.
Azmim mücadelesini sürdürdüğü sürece
Seni elde etme arzusu ile avunacağım
Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı
Belki bir azmin zaferi…
Kuşkusuz mutluluk içindir
Ettiği mücadele bu yüreğin
Mutlu ve huzurlu bir dönemin habercisidir, kim bilir?
Ama,
İçimde bir ürperti var
Çözemediğim, hayra yoramadığım
Ya,
Ya ilerlemesini düşündüğüm
Duygusal yoğunluğum gittikçe karamsarlığa bürünürse
İçinden çıkılmaz bir hâl alırsa
Ya bu azim başarısızlıkla sonuçlanırsa
İşte o an ben…
Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı
Belki de azmin galibiyeti…
Belki bir çaresizlik, belki bir karamsarlık
Belki de…
Ankara, 2005
19
GÖNÜL ATEŞİ
Sevdakârım ama şad olmak müşkül
Belki de etmiyordur mütenezzil
Her zaman derler buna ateş-i dil
Tahassürdeyim ben “Beyaz Güvercin”
Temettü yoktur, hep zarar-u ziyan
Yakıp bitiriyor beni bu hicran
Leyl-ü nehar ettim aşkımı beyan
Yavu kıldım seni “Beyaz Güvercin”
İştiyakım cananla birliktelik
Artık devranda kalmadı bir refik
Ellerim açık bekliyorum tevfik
Derd-i bi payan var “Beyaz Güvercin”
AÇZ senden gayrı sevmez kimseyi
Mübtalayım hemişe sensin sebebi
Mahmurluktan kurtulamam ebedi
Amadeyim ben “Beyaz Güvercin”
Diyarbakır, 23.11.2001
20
NEFRETİNİ SEVDİM
Düşünüyorum, sükuta çekildiğim karanlık odamda
Adını yazdığım duvara bakarak
Mırıldanıyorum, tırsmış bir sesle
Bana olan nefretini sevdim belki de
Hırçın bakışlar ardındaki masum güzelliğini
Sesindeki beni büyüleyen
Düşüncelerindeki beni sorgulayan tarafını sevdim
Öfkelenirken bile bir başka güzelliğini
Her an yanımda olmanı değil de
Uykusuz gecelerime konuk olmanı sevdim
Hayallerimde vefakârca rol almanı
Merhaba deyişini, telefon açışımda
Gizemli bir kişiliğe sahip olmanı
Belki de bir solukta beni hiçe saymanı sevdim
Bazen bana değer vermeni
Nadir de olsa seni görmeyi
Elde etmek için mücadele etmeyi
Mücadele etmek için de sabretmeyi
Ve bu sabırla erdemli bir insan olmayı sevdim
Ama en önemlisi şu ki;
Ben “seni” değil,
Bendeki, yani yüreğimdeki “seni” sevdim!..
Diyarbakır, 2006
21
UZAKLARDA HASRET
Bir adımlık hasret vardır
Dokunabilecek kadar yakın
Koklanabilecek kadar güzel…
Yanı başında heyecan dolu bir sevgi
Saatler sadece bir burukluğu simgeler her salisesinde
Damla damla acı katar pörsümüş yüreklere
Bu acı hasret diye nitelendirilir.
Artan hasret vardır
Her geçen gün çıkmaza giren
Susuz bir çöl kuyusunda suyu aramak gibi
Çırpınmalar faydasız,
Haykırışlar amansız,
Sadece yürek var, pervasız…
Bir de uzaklarda hasret vardır.
Gözlerin onu arar çepeçevre
Dokunmak ister ellerin, dokunamazsın
Uzaktasın…
Koklamak istersin saçlarını, ama
Uzaktasın, uzaktasın, koklayamazsın
Kapalı gözler ardında hayali canlanır
Onu aradığın yerler, terkedilmiş bir orman gibi
Bulamazsın, uzaktasın
İsyan ediyor gözyaşları
Bitsin bu uzaktaki hasret
Ben bir adımlık hasret istiyorum.
Sivas, 14.07.2007
22
BİR TESADÜF (2)
Belki bir alınyazısı, belki bir tesadüf
Diye kurcalarken yüreğimi
Bir ses! Yalnızca bir ses…
Doruğa ulaşan heyecanımın
Biçare arayışlar içerisinde dönüp dolaşan
Gözlerimin sakinleşmesine
Aritmik olan kalp atışlarımın
Normale dönmesine neden oldu
Yalnızca bir ses…
Belki bir çaresizlik, belki de bir karamsarlık
Düşüncesiyle karanlıklar içerisinde
Aydınlığı arayan ateş-i dil…
Yakılan bir mum ile devam eder yoluna
Eski performansıyla
Uzun bir yola çıkacak bu yürek
Cesaret isteyen, harap olmuş tehlikeli bir yol
Ama,
Çekilen güçlüklerin mükâfatı var yolun sonunda
Ne dersin?
El ele tutuşup beraber kat etmeye bu yolu
Çekilen acıları paylaşmaya
Beraber mücadele etmeye
Barışı desteklemeye
Mazlumlara kanat germeye
Zalimleri lanetlemeye
Sevenleri ayıranlara
Mutluluğa engel çıkaranlara
Karşı savaşmaya, kısacası mutlu olmak için
Her türlü fedakârlığa
Ne dersin? Var mısın?
Gel birleştirelim gönüllerimizi
Batıl değil sana karşı duygularım
Dostluk şelalesinden fışkıran su gibi
Azmin karşı konulmaz zaferi gibi
Hem aktif, hem pervasız, hem de ebedi…
Ankara, 2005
23
LANET OLSUN
Sen ki gecemi aydınlatan ay ışığı
Sen ki yasaklanmış kitaplarımın başkahramanı
Susuz kaldığım çölde tek umudum olan su
Değmezmiş sana, değmezmiş sana, lanet olsun
Kasıp kavuruyordu bakışlarındaki ateş yüreğimi
Çalmıştın o büsbütün hayallerle dolu masum kalbimi
Sen öldürdün içimdeki beyaz güvercini
Lanet olsun, lanet olsun, değmezmiş sana
Her geçen gün katlanıyordu sana olan ilgim
Düşünmek ve sadece seninle olabilmekti derdim
Her an patlamak üzere olan volkandı yüreğim
Değmezmiş sana, lanet olsun, lanet olsun
Diyarbakır, 2005
24
GÖRDÜM SENİ
O günlerde bir boşluk vardı içimde
Karamsarlığa yöneliyordu biçare yüreğim
Mahzun gözlerim sessizce ağlıyordu
Yüzüm gülmüyordu
Yazmıyordu kalemim
İşte o anda gördüm seni
Yeniden doğmuş gibiydim
İçim içime sığmıyordu
Yeni bir sayfa açmak
Rest çekmek istiyordum geçmişime
Artık sen vardın…
Artık sen varsın yüreğimde
Sahrada suya olan hasretti sadece
Gönlümün sana olan ihtiyacına denk
Kıyaslanacak başka bir şey bulamıyorum
Yakamozsun sen gönül deryamda
Gece gündüz parıltınla aydınlanıyorum
Mücadele azmime güç katıyor esrarengiz gözlerin
Sesinin vazgeçilmezliği yüreğimi kabartıyor asilce
Bu eksiklikleri fark ettiğim anda
İşte o anda gördüm seni…
Şimdi sıra sende
Ver elini bana
Kucak aç şu gönül yarama
Ve her zaman yanımda ol
Belki sarılmak için
Belki başımı yaslamak için
Belki de el ele verip, kim bilir
Ebediyete beraber koşmak için
Yanımda olmanı istiyorum
Çünkü ben,
Umudumu yitirmiş
Gönlüme kilit vurduğum anda gördüm seni
İşte o anda…
Ankara, 21.11.2005
25
BİR FESTİVAL GECESİ
Yorgun vaziyette batmak üzereyken güneş
Biz el ele tutuşmuş
Gençliğimin göz kamaştıran gecesinde
Bizi ruhun derinliğine götüren müziğe eşlik ediyoruz
Saatler ilerliyor
Ortam daha bir duygusallaşıyor
İçimde daha koyu bir heyecan
Bir o kadar da tereddüt ve figan
Atmosferin yarattığı sıcaklık
Yüreğimi kemiriyor her adım, her an
Mercan gözlerindeki ışıltı
Dudaklarıma masum bir armağan
Ertesi sabah bir hüzün
Karanlık duygularla bir efkâr
Lüzumsuz gamlar ile
Gözyaşları ardına gizlenmiş ayrılıklar
Kara bir perde örter
Gökkuşağının rengine bürünmüş geceye
Ve muhteşemlikte hazin bir son…
Diyarbakır, 2006
26
BAŞLIYOR HAYAT
Ne güzeldir yaşamak!..
İman dolu bir yüreğe sahip olmak
Ezelden tecrübe alarak,
Ebediyeti aydınlatmak.
Ne güzeldir yaşamak!..
Başlıyor hayat,
Aylardan nisan, nisanın onuncu günü
Gözlerini açıyorsun fani hayata
Minnacık bedenin koskoca yüreklerde yer alıyor
Tabiî sen bu arada ağlıyorsun.
İlk anne ve babanla
Daha sonra da hayatla tanışıyorsun.
***
Yıllar geçiyor aradan
Hayatla mücadeleyi öğreniyorsun
Müşkül durumlarda direnmeyi,
Yeri geldiğinde hassasiyeti,
Sabretmeyi,
Ve en önemlisi ibadet etmesini öğreniyorsun
Yüce Allah’a…
Ve yine bugün,
Yepyeni bir yıla adım atıyorsun, usulca
Hayata daha bir sıkıca bağlanmak
Tüm sevenlerine kucak açmak
Ve gökyüzünü, güneşi, yıldızı, ayı
Suyu, taşı, toprağı selamlamak için
Yeni bir yıla giriyorsun
İyi ki doğdun…
İyi ki varsın…
Diyarbakır, 2006
27
HIRÇIN SEVDALARA İNAT
Eflatun gecelerde umutlu bekleyiş
İlkbahardan bir Cumartesi serinliği
Merhaba diyebilmek için uçuşuyor martılar
Senin yolunu gözlemekteler
Ve o büsbütün heyecan dolu 23 Mayıs
O bekleyiş ve büyük gün
İyi ki doğdun, iyi ki varsın
Hayallerimde koskocaman bir hazansın
Her anım aşkınla bütünleşiyor
Ne vakit olmazsan yanımda
Dağlardan inen bir çığ gibi
Yokluğun çöküyor, hasret kokuyor her bir yan
Avuçlarımda resmin, gözlerimde hayalin
Seni, seninle, var olduğun günden bu yana
Yaşama hevesi bağlıyor beni hayata
Ama şimdi çok uzaklarda
Dokunmasa da eller, bakmasa da gözler
Tüm hırçın sevdalara inat
Seviyorum seni
Seni seviyorum
Doğum günün kutlu olsun…
Kıbrıs, 06.05.2008
(Mustafa Pınar’a saygılarımla…)
28
İKİNCİ BÖLÜM
DOSTU ARAYAN KALEMLER
OLMADI
Bana “dostum” diyen olmadı be dostum
Tırmandım dağlara tek tabanca
Selamını alamadığım günlerim kaldı.
Mağaralara korkusuzca sığındım
Serin gölgelerde seni anımsadım şafak sayarken
Bana dostum diyen olmadı be dostum
Çayı yudumlamanı, sigara içişini
Yemek yerken bile gülümsemeni özledim
Tabağımdaki etler zevksiz kaldı günlerce
İşte en çok o anda sarsıldım, kurşun yer gibi
Ama yollar set çekemez dostluğumuza
Çağlayanlar misali yürek var bizde
Buna ne mekân, ne de zaman mani
Yağmur yağarken yüzümü gökyüzüne çeviriyorum
Daha bir ıslanmak
Daha bir ıslanmak için…
İçimdeki haykırışlar sigara dumanında şekiller çiziyor
Bu haykırış
Kimi zaman bir makinistin demir yığınlarının gürültüsüne alışılagelmesi
Kimi zaman da hafızasını yitirmiş bir hastanın çığlıkları
Senin yokluğun koskoca bir şehrin yok oluşuna bedel
Sen içime sinen nefes değil, cansın dostum
Bana dostum diyen olmadı be dostum
Parmak uçlarında yokluğunun sızıntısı…
Dostum…
14.07.2007
30
BİZ
Biz umudun yolcularıydık
Zoru başarmak adına mücadele etmeliydik
Biz el ele veren, amaçları olan
Belli bir ideolojiye sahip dost değil miydik
Nedir kanki, etrafımızda dolaşan kara baht
Nedir bu içimizdeki sevgimizi ifade edemediğimiz duygular
Beraberliğimiz hayata barışık anılarla doluydu
Her zaman “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için”dik
Her yeni gün geleceğimiz için ışık tutardı
Efsaneyi andıran günleri unutabilir miyiz
İstesen de yapamazsın!..
Kanki, yaban ellerde mutlu olmazsın
Çoraklaşmış yüreklerden, kem bakışlardan
Çakallardan uzak dur kanki
Biz dağın, taşın, toprağın çocuklarıyız
Yağmur içtiğimiz su, güneş ise bizi aydınlatan ışık
Biz Amed’in, biz botanın çocuklarıyız
Gel dön toprağımıza
Kaldığımız yerden devam edelim
Tek çıkar yol budur
Kaldığımız yerden devam edelim
Diyarbakır, 08.08.2005
31
DİLSİZ YÜREĞİM
Konuşur bu yürek, susmaz artık
Kiminin duasıyla, kiminin sessiz sevgi haykırışlarıyla
Bu yürek susmaz artık…
Hadi anlat bana ‘dilsiz yüreğim’,
Şiirlerinle duygu aşıla, bir tebessüm yansıt ki,
Sesinle bütünleşsin içimdeki aşklar,
İşte o zaman diner gözlerdeki bu yaşlar
Ve hayata sımsıkı sarılır bu beden, korkusuzca…
Bana dostluğu anlat ‘dilsiz yüreğim’
Beni arkamdan vuranlara bir çığlık da senden olsun
Üç kuruşa bizi satanlara ders olsun, ders
Dar günde çekip gidenler, Allah’ından bulsun…
Bana sevgiyi anlat ‘dilsiz yüreğim’
Aşığım ben, seviyorum
Bana aşkı anlat
Gözlerdeki ışıltıda oluşan pınarın serinliğini
Şelale şırıltısındaki huzuru anlat
El ele tutuşurken titreyen vücudumu anlat
O yanımda yokken sessizce gözyaşlarımın sebebini anlat
Dört duvar üstüme çullandığında
Baktığım her yerde O’nu görmenin
Attığım her adımda O’na gidiyormuşum gibi
Hareket etmemin sebebini anlat
Başımı yastığa koyduğumda
İçtiğim sigara dumanında oluşan ismin sebebini anlat
Dilsiz yüreğim,
Bana bir de kardeşliği anlat
El ele verince aşılan yolları
Yeri geldiğinde hayatla mücadele etmeyi
Yeri geldiğinde tek vücut olmayı anlat
Dimdik ayakta duralım
Kardeş katillerine isyanımız olsun
Törelere bir direniş de bizden olsun
Biz ayrılamayız kardeşliğe örnek olsun
Bana aileyi anlat ‘dilsiz yüreğim’
Bu yaşıma rağmen
Hastalandığımda başımda sabahlayan annemi anlat
‘Oğlum çalışsın, okusun, adam olsun’ diye
Gece gündüz çalışan babamı ve babaları anlat
En ufak sorunu yüreğinde hisseden analarımıza
Nasıl şükran edeceğimizi anlat
Ya ekmek davasıyla gününden gün eden babamıza ne demeli
Susma ‘Dilsiz Yüreğim’, susma, anlat
Diyarbakır, 2007
32
BİR BAYRAM SABAHI
Pencereden tepedeki nöbetçi kulübesini seyrediyorum
Daha bir hızlı atıyor adımlarını
Belli ki onu da bayram heyecanı sarmış
Kim bilir hangi adımda hangi hasret canlanıyor gözünde
Mazi bir film şeridi…
Ve O, yasaklara rağmen
Sigara dumanında teselli buluyor
Yükselen dumanda çaresizliğini yazıyor belki de
Uzaklarında kayboluyor sevdiğinin
Sonunu göremediği bir yol
Belki de gözyaşlarıyla haykırmak
Ama yok, asker ağlamaz, ağlamaz asker
Bakışıyla ifade eder yalnızlığını
Her doğan güneş ona yeni bir teselli
Saydığı günlerin geride kalmışlığını anlatıyor
Biliyor bir gün sona erecek bu nazlı hasret
Sadece bayram sabahı
Anne özlemi, baba özlemi
Sızlatıyor bu essiz bedeni
En çok nöbetlerde ahkâm keser hasret
Kimi çapraz tutuşta karşı çıkar birkaç damla gözyaşı ile
Kimi de daha bir hırslanır
Daha bir azimle acılara baş koyar
Ama bu sabah kule nöbetçisi
Sadece sigara dumanıyla
Şafak yüz doksan üç der
Eylül 2007
33
GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER
Gözlerim ufka daldı, gecenin mateminde,
Her daim çocukluğumun ıstıraplarını anımsıyorum.
Süzülen gözyaşları yüreğime damlıyor.
Yaşıtlarım parklarda coşarken,
Salıncaklara binmedim ben.
Yaşamadım o duyguyu küçüklüğümde.
Körebe oyununu, saklambaç oyununu,
Televizyonlarda gördüm, çok sonradan.
Bisiklete binenleri sadece pencereden seyrettim.
Bisikletim olmadı benim.
Bir tek bayram günlerinde gülerdi yüzüm.
Üstüm başım yeni…
Soframız ise bol çeşit…
Cebimde bir avuç çocuk gülümsemesi kaldı geriye.
Bayramlardan kalan…
Ben gülümsemek, oynamak istiyorum.
Gençliğim karmakarışık duygularla geçti.
Tarlamızdan, bağımızdan, bahçemizden ayrılmış,
Bir lokma ekmeğin peşine düşmüşüz.
Her tarafta kişisel menfaatler…
Büyük balık, küçük balığı yutuyor,
Sonra da daha büyük bir balık, o büyük balığı yutuyor.
İnsanlar çıkarları nezdinde dostluğu, kardeşliği hiçe sayar olmuş.
Geçen zaman, hırçın dalgalar getirmiş sahillerimize.
Sevdalılar yüreklere aşklarını yazamaz olmuş.
Sevgiler üç kuruş uğruna satılmış,
Güneş doğup, batana kadar sürüyor aşklar.
Ben yürekten seven olmak istiyorum.
Ben gençliğimi istiyorum.
İnsanlar başkalarının düşüncelerine kenetlenmiş,
Gölge olmuş insanlar.
Tek doğru kabullenilmiyor,
Çıkarcı doğrular var artık.
Güneş ışığında karanlıklar mevcut
Sokaklarda ağıtlar, figanlar…
Ana yüreklerinde içler acısı feryatlar…
İçimde hüzne daldığım geceler kaldı.
Ben yaşamak, şad olmak istiyorum.
Ben güneşe doğru yürümek,
Karanlıktan sonsuz aydınlığa yol kat etmek,
Derbeder gönüllere bir karanfil olmak,
Ben güneşi avuçlamak istiyorum.
Yakılan mumlar eriyip gidiyor, buzullar misali.
Sönmeyen bir mum olmak istiyorum.
Sevdalı gönüllere ışık tutmak pervasızca
Siper etmek gövdemi, sahilde esen melteme.
Işıl ışıl gözlerin denizde yakamozu andırıyor
Gecenin savurduğu bir avuç rüzgâr ol, gel bana.
Güneşin sıcaklığı vursun gözlerime,
Karanlıklar arkasında gürleyen bir cesaret,
Seher vaktine doğru bir ay ışığı,
Tütsü kokusunda, mahmur olmak istiyorum.
Ben güneşe doğru yürümek istiyorum.
Azmim en büyük kılıcım,
Tozpembe hayallerde bir tema
Semalarda ise sayısız binlerce yıldızlar,
Ben sönmeyen bir mum olmak istiyorum.
Bu sıkıntılardan arınmak adına,
Güneşe doğru yürümek için
Yeni bir diriliş istiyorum.
Adım yüreklerde anılsın istiyorum
O çaresiz bakışlardan kurtulmak,
Gözyaşlarını dindirmek anaların.
Anaların yürekleri sızlamasın artık.
Bugüne kadar suskun geçen günlerin acısı içimde.
Kaldırımlarda boynu bükük oturup,
Sokak lambasına isyan etmek boşuna.
Ben güneşe doğru yürümek istiyorum.
Yollar engebeli,
Sağanak yağışlı,
İçimde iman,
Ve ben yürümek, yürümek istiyorum…
Diyarbakır, Haziran 2007
34
VURAL APARTMANI
Çocukluğumun veda zamanı
Yüzümde bir tebessüm
İçimde büsbütün bir heyecan
Derin bir nefes alıyorum, başlangıca
Söz vermiştim babama, ‘büyük adam olacaktım’
Babamla el ele tutuşmuş Diyarbakır’ı geziyoruz
Merhamet duygusu o kadar derin
Yüzümdeki gülücükler o kadar samimi ki
Mutluluk rüzgârlarına boğuluyorum
Açılıyor ellerim semaya
“Ya Rabbim, hiç kimseyi bu merhametten yoksun bırakma
Bu şefkatten mahrum bırakma ya Rabbi”
Bu sevgi kanımda dolaşır olmuş
Yağmurlu gecelerde babamla uyurdum
Şimşek gürültüsünden korkmamak için ellerini tutardım
Bir de başımı omzuna yaslamak yok mu
Babam!!
Yine yağmurlu bir gece yarısı
Uyandırır annem beni kuşluk vaktinde
Bir hüzün ve kargaşa içinde
Babamı arar gözlerim oda oda
Dört bir yanda onun yokluğu yankılanır
Gözlerim korkulu, ellerim titrek, kollar çaresiz
Babam! Demir parmaklıklar ardındadır
Ama annem:
“Oğlum üzülmesin, ağlamasın” diye söylemez
Vural Apartmanı beşinci katta
Her zaman babamı beklediğim pencerede sokağı seyre dalıyorum
Söylenmiyor babamın nerede olduğu
Ben umutla pencerede onu bekliyorum
Çok sonradan öğreniyorum mahzende olduğunu
Dünya başıma yıkılıyor, çocukluğum hüzne bürünüyor
Tıpkı filizlenmiş bir fidanı kökünden sökmek gibi
Yağmurlu gecelerde babam olmuyor yanımda
Tutmuyor ellerimi sımsıkı
Ve ben korkuyorum şimşek gürültüsünden
Babam neredesin, neredesin babam!
Gel artık, gel artık, korkuyorum
Biçareyim babam!
Aylar hüzünle, sefaletle, yalnızlıkla geçiyor
Dokuz ay sonra yeni fark edilmiş babamın suçsuzluğu
Beraat kararı verilmiş
İçim içime sığmıyor gayrı
O kadar heyecan doluyum ki
Vural Apartmanı beşinci katta
Her akşam babamı beklediğim pencerede
Beklemeye koyuluyorum
Gelmesi gerektiği gece
Karanlık olan sokakta elinde çantası ile biri görünür
Ben içimde yanan o baba hasretinin ateşiyle
Avazım çıktığı kadar ve ağlayarak sesleniyorum
Babam!!! Diyorum…
Hıçkırıklara boğuluyorum
Sesler odamda yankılanıyor…
Bir ışık huzmesi vuruyor sokağa
Meğer gelen babam değilmiş
Uzun bir süre sessizlik hâkim
Ümidini yitirmiş bir kalp hastası gibi köşeye çekilmiş
Uykuya dalmışım
Saatler ilerliyor
Vural Apartmanı’nın kapısı çalınıyor
Gelen babam…
Öylesine dakikalarca babama sarılıp öpmüştüm ki
Halen gözlerimde canlanıyor
Şimşek benden korksun gayrı
Babam var artık
Babam var artık…
Diyarbakır, 2006
35
İSYANA KAPILAN YÜREK
Bir ilkti onun hayatında
Etrafını çepeçevre saran
O pörsümüş duygulardan uzakta
Yeni bir basamaktı belki de
Mutluluk zirvesine ulaşmak için
Her basamakta huzur
Her basamakta şad-ı gönül
Ve dillerden dökülen serenatlar…
Gözlerdeki anlamlı bakışlarla
Gülücüklerdeki masum ifadeler
Bir de görüşemeyince isyana kapılan yürek konuşur
Belki de yanaklara konan bir buse
İnsanı derin hayallere sürükleyen atmosferde
Cananı arar bu can
Dört bir yanda savrularak
Her an beraber olabilmek için
Her an el ele tutuşabilmek için
Başını omzuna yaslamak için
Saçlarını okşadığında
Hislerine dair daha iyi hemfikir olabilmek için
Sevgilerin aksedildiği çay masasında
İsyana kapılan yürek konuşur
Diyarbakır, 11.05.2006
36
DOSTLUK PINARI
Esme rüzgâr, esme artık
Bittim, tükendim, yeter artık
Kaldıramıyorum bu yükü, ağır geliyor bana
Esme rüzgâr, esme artık
Sürüklüyorsun hayata olan sevkimi
İncitiyorsun hassas kalbimi
Olumlu bakamıyorum yaşananlara
Anlam veremiyorum bir türlü bu olanlara
Dostluk pınarı su fışkırmıyor artık
Kurudu kolları tüm akarsuyun
Eserken kopardığın kaya parçaları
Tıkadı o coşan kaynağını
Esme rüzgâr, esme artık
Acı veriyorsun bana, yeter artık
Ben senin için buradayım
Durgunken beraber dertleşirdik
Güneşi olmayan gündüzlerde
Eserken beraber coşardık kuytu köşelerde
Yıldızları beraber sayar
Diskalifiyeleri beraber elerdik
Esme, esme artık rüzgâr…
Dostluk pınarı su fışkırmıyor artık
Çoraklaştı bütün toprak
Geri dönüşü yok bu yolun
Ey! Rüzgâr…
Esme ne olur, esme artık…
Ankara, 2004
37
“BEN” OLMAK İSTİYORUM
Derdi babam, “Oğlum, vatan borcunu ödemeyene
Ne kız verirler, ne de adam yerine koyarlar”
Yanıldın babam!
Ekmek davasından kopup geldim
Aşımdan, eşimden ve işimden oldum
Bir sigaraya dilenmeyi gördüm baba
İşin düşünce arkadaşına selam vermeyi
Arkasından bir çuval laf etmeyi gördüm
Destek çıkanları değil
Sırtımdan vuranları gördüm baba
Beni seven büyüklerimi değil
Kan kusturanları gördüm
Derdim olduğunda başımdan okşayan anamı değil
Daha bir çıkmaza sürükleyenleri gördüm
En çok da sabretmeyi öğrendim baba
Ömrümdeki bir günün bile ne kadar değerli olduğunu gördüm
Şafak sayarken anladım babam
En çok neyi öğrendim baba, biliyor musun
Anama hizmette tereddüt ederken
Ellere hizmeti yeğledim baba
Çok değiştim babam
En çok da makam, mevki sevdalıları kızdırıyor beni
Canciğer dost, satıyor bu sevda uğruna
Bir kalemde derbeder bırakıyorlar
Yoksa imtihan mı baba bunlar
Beni mi sınamaya çalışıyorsun
Ben çakı gibi delikanlı, müsterih ol baba
Sayılı gündür, çabuk geçermiş
Döneceğim elbet, döneceğim
Amma velâkin, bıraktığın gibi değilim baba
Derbeder, isyankâr…
30.01.2008
YENİ YIL
Evet, şimdi yepyeni bir yıla girdik
Tam üç yüz altmış beş günü bitirdik
O en güzel aşkı, dostu yitirdik
Bakalım ne getirecek yeni yıl
Biz hep cömertlik, fedakârlık yaptık
Karşılığında her zaman aldatıldık
Ama dost ve kardeş diye saydık
Bakalım ne getirecek yeni yıl
Her zaman alevlerle yandı gönlüm
Sevmiyorsa sevmesin karagözlüm
Eni sonunda pişman olacak nazlım
Bakalım ne getirecek yeni yıl
Hüseyin der bu yeni yıl neyime
Ben geçinip yaşayayım mazimle
El âlem çalsın felekten bir gece
Bakalım ne getirecek yeni yıl
Diyarbakır, 31.12.2001
39
DERS YILI
Ne çabuk bir sene geçti
Ders yılı yine sona erdi
İyi kötü haftalar geçti
Ders yılı yine sona erdi
Dikenliyse de ağaçları
Hepsi birer gül yaprakları
Sevmiştim tüm arkadaşları
Ders yılı yine sona erdi
Dağılacaklar her tarafa
Değişik ayrı okullara
Belki de yalnız sokaklara
Ders yılı yine sona erdi
AÇZ der unutmayın beni
Çirkin suratı siyah teni
Saçmalayan deve dikeni
Ders yılı yine sona erdi
Diyarbakır, 02.06.2001
40
MOR DAĞLAR
Yer: Yüksekova
Mevsim: Karakış
Sana dostumu emanet ettim “Mor dağlar”
Yaşamının en güzel dört yüz atmış gününü ayıran
Hayata tutunma değneğim
Şanıyla şerefiyle ve kudretiyle
Asil ve yiğit yoldaşımı yolladım sana
Eteklerinde can damarım var “Mor dağlar”
Her yeni vakitte daha bir ürperti sarıyor bedenimi
Kulaklarımda hüsranlı çatışmalar yankılanıyor
Ne sevda defterleri kapanıyor, biliyor musun
Sevda kuşaklarının rengi soluyor
Ama her şeye nispeten daha da azmediyorlar
Dostum ve dostlar…
Her bir yanı pusu, elinde tüfek, süngü
Kimi gözü yaşlı, hasretlik çeker
Kimi ise duygusuna hâkim, tam siper
Sana dostumu emanet ettim “Mor dağlar”
Öylesine yalnızım ki…
Can dostum sabret derim, sesini her duyuşumda
Elbette yakındır, seziyorum
Geleceksin biliyorum
Tekrar paylaşacağız, ekmeği ikiye bölüp
Aynı türküleri beraber meydan okuyacağız cesaretimizle
Ve ben efkârlandığımda yanımda olacaksın
Yine ıslak gözlerle anlatacağım sana o “vefasızı”
“Mor dağlar ” sana dostumu emanet ettim
“Mor dağlar”…
Kıbrıs, 19.05.2008
41
BAĞLARIN DELİ KIZI
Yerimde duramıyorum bazen
“Bağların Deli Kızı” derler bana
Karış karış bilirim sokakları
Coşarım kaldırımlarda
Cesaretim bana siper
Çoğu zaman biçareyim
Dört bir yanda aramaktayım huzuru
Tabiî bir de bulamamaktan yakınıyorum
Bir boşluk var içimde
Yalnız değilim, onlarca insan var etrafımda
Ama halen yalnızlık hissindeyim
Sahra çölünde bir hancıyım pervasız
Mutlu olacağım yolu aramaktayım
Bu yalnızlık duygusal bir çöküntü galiba
Birçok insanın ikiyüzlülüğünden ibaret
Beni çepeçevre saran o masum sözcükleri kullanan
Ve aslında aldatılmışlığın izini taşıyan insanlar
İşte bu insanlardan nefret ediyorum
“Bağların Deli Kızı” derler bana
Tek görüşte anlayamam ama
Çok kısa sürede çözerim adamı
Art niyetlilerin vay haline
Benden çekecekleri var
Ya ailem
Biraz da onlar anlasalar beni
Ben ille de özgür olmak istemiyorum
Tek amacım sağlıklı ve mutlu olmak
Daha fazla ne isteyebilirim ki
Manevi desteğe ihtiyacım var sadece
Biraz da anlayış
Çok şey istemiyorum ben
Bu benim en doğal hakkım
Bir de tanıdığım biri var
Arkadaş desen değil
Kardeş desen değil
Sevgili desen hiç değil
O bir “AÇZ” aha şuramda
Gece kuşudur benim gibi
Yuva yapmış sevgi dalına
Dört bir yanda paylaşacağı insanı arar durur
“Bağların Deli Kızı” derler bana
Dosta canım fedadır
Düşmanıma ise dünya zindandır
Mücadele ederim
Ne demişler
“Beklenen gün gelecekse
Çekilen çile kutsaldır.”
“Bağların Deli Kızı” derler bana
Deli değilim ama deli doluyum
Diyarbakır, 01.12.2005
42
SEVAL
Sevgimle rüzgârsız ve ıssız bir gecede fısıldıyorum adını
En alışılagelmiş ama kâinatın birbirinden masum sözcükleriyle
Ve ilk günkü heyecanla toprak kokusu gibi içime sinen varlığına sesleniyorum
Ankara caddelerindeki pervasız, ebedi sevgimle
Latifelerinden uzak, özgü, narin ama o kadar da vazgeçilmez.
Seni seviyorum.
Seni seviyorum.
Kıbrıs, 06.02.2008
(M. Ömer Köse’ye saygılarımla…)
43
KAYBOLAN YILLAR
Eylül ayının bir Cuma ayazı
Sincan kapalı cezaevinin demir parmaklıkları ardında
Bir kıskançlık hadisesi
İlk Seyfi Baba diye bir karşılıyor beni
“Allah kurtarsın”
Bu ses can-ı gönülden
Benzer mevzudan girmiş içeri
Saçı sakalı burada ağarmış
Hakikaten baba adammış Seyfi
Tek dostum o oldu
Çok geceler uyandırdı beni
Adını sayıklarken terlermişim
Uyanır, ranzamda asılı resmine dalarım saatlerce
Çok geceler ağlardım
Ranzamda resmin
Kulağımda sesin
Elimde mektubun, o son mektubun
Elveda deyişin, arkana bakmadan gidişin
Elveda ve kendine iyi bak
Günbegün kararan hayatımın en keskin bıçağı
Ne sevmiştim seni, lanet olsun
Aylar önce sevinci ve hüznü bir arada yaşadım
Seyfi Baba artık özgürdü
İçim içime sığmıyordu
Seyfi Baba istediği her şeyi yapacaktı artık
Ama dert yanacağım kimse kalmamıştı
Elimde Seyfi Baba’nın tespihi
Ranzamda yine resmin
Geriye hüzne daldığım geceler kaldı
Öyle donuk ve sessiz ki…
Seyfi Baba’nın mektubunu aldım geçenlerde
Öylesine yüreğime basarak açtım ki anlatamam
Bir fabrikada iş bulup, başlar olmuş
Sen de aynı fabrikada çalışıyormuşsun
İlk ve tek defa ziyaretime geldiğinde görmüş seni
Oradan tanımış
Bir de her mesai bitiminde
Seni almaya gelen o çelimsiz adamı anlattı
Ve yanında getirdiği, sana anne diyen kızını…
Onca geçen yıla mı yanayım
Yoksa tadamadığım gençliğime mi
Yoksa vefasızlığına mı
Kara bir haber duyulur
Beraatından 6 ay sonra vefat etmiş Seyfi Baba
Kalp krizine yenik düşmüş
Elinde iki ekmek, evine giderken…
Yıllarca özgürlüğü bekleyen kalbi
Özgürlüğe dayanamamıştı besbelli
Ruhu şad olsun
Ben gençliğimi bir Cuma ayazında kaybettim
Elimde mektubun
Seyfi Baba’nın tespihi
Ranzamda resmin
Gözlerimde yaşlar
Ve o gece ruhunu teslim eden bedenim
Kıbrıs, 1 Mayıs 2008