Hüseyin özer (şiir kitabı)

 

 

 

 

 

 

   GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER

 

 (Karanlıktan sonsuz aydınlığa doğru)

 

 

 

 

 

 

AÇZ Hüseyin ÖZER

 

 

 

 

 

 

 

 

 

© AÇZ MERKEZ

 

GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER

 

 AÇZ Hüseyin ÖZER

 

 

 Editör: Murat Nokay

 

Baskı: Zeki Tüy

 

Dizi Editörü & Kapak Tasarım: Hüseyin Özer

 

 

 

 Mayıs 2008

 

 

 Kitabın tüm hakları AÇZ MERKEZ’e aittir. Yazılı izin alınmadan
kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya
edilemez, çoğaltılamaz.

 

 e-mail: aczmerkez@gmail.com

 

www.aczmerkez.azbuz.com

www.acz-merkez.tr.gg 

 

0543 697 56 66

0538 980 17 17


                                           




İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ. 7

BİRİNCİ BÖLÜM: GÖZLERİN KONUŞTUĞU AN.. 9

SENSİZ GECEM.. 11

BEN SANA DAYANAMAM.. 12

SÜZME HAYALLER.. 13

YİNE SEN.. 14

YORGUN GÖZLERİM.. 15

KÖTÜ KIZ. 16

SENİNLE. 18

SENİ ‘BİRAZ’ UNUTMAK.. 19

BAZEN.. 20

SEVMEK.. 21

AŞK ŞELALESİ. 22

BİR TESADÜF (1) 23

GÖNÜL ATEŞİ. 24

NEFRETİNİ SEVDİM.. 25

UZAKLARDA HASRET. 26

BİR TESADÜF (2) 27

LANET OLSUN.. 28

GÖRDÜM SENİ. 29

BİR FESTİVAL GECESİ. 30

BAŞLIYOR HAYAT. 31

HIRÇIN SEVDALARA İNAT. 32

İKİNCİ BÖLÜM: DOSTU ARAYAN KALEMLER.. 33

OLMADI. 35

BİZ. 36

DİLSİZ YÜREĞİM.. 37

BİR BAYRAM SABAHI. 39

GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER.. 40

VURAL APARTMANI. 42

İSYANA KAPILAN YÜREK.. 44

DOSTLUK PINARI. 45

“BEN” OLMAK İSTİYORUM.. 46

YENİ YIL. 47

DERS YILI. 48

MOR DAĞLAR.. 49

BAĞLARIN DELİ KIZI. 50

SEVAL. 52

KAYBOLAN YILLAR.. 53

 

 


 

 






Can dostlarım Osman Beyaz, Veysi Karaduman, Serdar ve Yusuf Özer’e sonsuz saygılarımla…



 

 

                           


                         
ÖNSÖZ

 

Bazen çaresiz olduğumuzu hissettiğimizde hemen bir sigara yakar ve o sigaranın dumanında teselli bulduğumuz inisiyatifine dayanarak kendimizi kandırırız. Oysaki sağlığımızı rencide eden bu unsurun etkisi yıllardır gerek görsel medyada, gerek ilgili STK’lar tarafından sık sık irdelenmektedir.

Sigara kullanmamamın bana verdiği cesaretle, ilk etapta ruhsal olmak üzere, sağlığımın yerinde olduğunu hissediyorum. Her geçen gün aktif içici sayısı artan sigaranın bağımlılığa dönüşme nedenleri Sigarayla Savaşanlar Vakfı’nın 2005 yılında yaptığı araştırma kapsamında aşağıda gösterilmiştir.

·                    Aktif içicilerin % 65’i arkadaşlarına özenerek başladıkları sigaranın sorunlarını çözdüğünü iddia etmişler,

·                    % 30’u “Ben bu sigarayı terk edemem” şeklinde bilinçaltına yerleştirdikleri bu savı desteklemişler,

·                    % 5’i ise diğer çevresel faktörlerden etkilenerek sigaranın vazgeçilmez olduğunu beyan ederek açıklamışlardır.

Ancak unutulmamalıdır ki, insanlar sadece kendilerine zarar verecek etkenleri seçmemeli, bilakis bunlardan uzak durarak, sosyal faaliyetlere yönelerek sıkıntılarını giderebilirler.

Savunmuş olduğum bu mantığı ilk olarak kendi üzerimde denemiş bulunmaktayım. Kişisel sıkıntılarımı dışa vuramadığım ya da paylaşacak refik bulamadığım zamanlar, içimden geçenleri yazıya dökmeye karar verdim ve ilk şiirimi 1999 yılında yazdım.

Şiirlerimde sizlerin de göreceği üzere, yeri geldi sevdim, yeri geldi sitem ettim. Yeri geldi ağladım, yeri geldi sevincimi satırlara sığdırdım. Sevgimin kabardığı anlar oldu; gece yarıları uyanıp heyecanımı kalemimle paylaştım. Siz sevdiğiniz insanın gözlerinin içine bakıp onu anlattığınız şiiri okumak nedir, bilir misiniz? O anı yaşadınız mı hiç? Yaşadıysanız eğer, ne kadar unutulmaz anlar, değil mi? İnsanlar bu gibi sosyal faaliyetler ile yaşamına onlarca renk katmakta, yüzlerinden tebessüm eksik olmamaktadır.

Değerli dostlarım, gelin sigaraya başladığınız gibi bırakın. Kim bilir, belki arkadaşlarınıza özenerek ya da “Bir sigaradan bir şey olmaz” diye başladığınız, sağlığınızı tehdit ile karşı karşıya bırakan bu etkenden uzak durun. Gölge olmayın. Kendi özgüveninizle hareket edin. Hayata sıkı bir performans ile, tamamen kendi inisiyatifinize dayanarak devam edin.

Selam ve dua ile…

Hüseyin Özer

AÇZ MERKEZ

Diyarbakır

                                                            7


 

 










BİRİNCİ BÖLÜM

 

GÖZLERİN KONUŞTUĞU AN








SENSİZ GECEM

 

Dün gece sen yoktun yanımda

Aç kurtlar misali bir boşluk vardı içimde

Derince yarılmış vadi gibiydim

Karla örtülmüş dağların arasında

Biçare, yalnız ve müşkül durumdaydım

 

Dün gece sen yoktun yanımda

Sen yoktun, günüme güneş doğmadı

Sen yoktun, gecemde yıldız olmadı

Sevgimi haykıracağım anda yoktun sen, sen yoktun

 

Prangalıydı ayaklarım, çıkıp seni arayamadım

O kadar bağlanmıştım ki sana, kıpırdayamadım

Tutsaktım zindanlarda, düşüncem ise sen

Demiştim sana ben; olmaz sensiz hayat

Geçmez sensiz zaman…

Bir gece bedeldir yüzyıla yokluğunda

Aşkım yokken, kaderim yokken, ay yüzlüm yokken

Yokken güneşim, ayım, yıldızım, gökkuşağım

Ben nasıl mutlu olabilirim

Nasıl mücadele edebilirim

Bu boynu bükük halimle

Sen yoktun dün akşam, sen yoktun

 

 

Diyarbakır, 2005


                                             9

 

 

BEN SANA DAYANAMAM

 

Yalnızlık belimi bükmüş

Hırpalanmış yüreğim çaresizlikten

Yorgun gözlerim hasret güzelliğine

Gözler altındaki kararma gözyaşlarımdan

Yanımda görünce seni

Ben sana dayanamam…

 

Titrer ellerim gitar çalar misali

Kalp atışlarım sıra dışı, heyecanım dorukta

Seyre dalarım gözlerindeki ışıltıyı

Şaşkın gözler ardında…

Ellerin içimi ısıtıyor

Yüreğimdeki ateşi körüklüyor

Hasret bitti, gözyaşlarım dindi

Ama sana dayanamam ben…

 

Seni görünce terler dökülüyor şakağımdan

Kan basıncım yükseliyor fışkırırcasına

Bir sarılışına bin can fedadır

Hele bir de yüreğimden kopan bir buseye…

Ben sana dayanamam ki…

 

 

Diyarbakır, 2006


                                            10


 

 

SÜZME HAYALLER

 

Unuttum, süzme hayallerle seni arzulamayı

Gözler önündeki tozpembe varlığının

Bu bedene acı katmasını

Her bir gözyaşında ayrı bir feryat dağlarda yankılanan

Ve ben ırak şehirlerde sevdamı gökyüzüne yazdım

 

Dağ yamacından süratle inerken sana varma coşkusuna sarıldım

Kendimi ağaç gölgesinde seninle yaşama serinliğine bıraktım

O serinlikte heyecan dolu bir gülümseme

Unuttum, unuttum süzme hayallerle seni arzulamayı

Ben yürekten hayal ediyorum

Güzellerin en güzelini…

 

Senin mısraların çınlatıyor kulaklarımı

Notalar canlanıyor bir bir

Her nota ayrı bir sen

Birinde esrarengiz gözlerin var

Birinde masumane gülüşün

Birinde dokunuşun

Ve tümünde inanılmaz güzelliğin var

 

Unuttum süzme hayallerle seni arzulamayı

Ben seni, sadece seni hayal ediyorum

Parke taşlarına senin portren varmış gibi bakıyorum

Attığım her adımda sen ol diye

İşte bu yüzden süzme hayallerden kurtulmak istiyorum

Ben hayalimde gerçek sen…

 

 

28.07.2007

                                            11


 

 



YİNE SEN

 

Bir damla yağmur olsan

Çiftçinin sabırla beklediği bereketli yağmurda

Bu vesileyle soframıza aş olsan

Aç kalmasa çocuklar

Aç kalmasın çocuklar

 

Bir damla yağmur olsan

Islansam seninle

El ele tutuşup yollara meydan okusak

Nice aşkların diline destan olsak

Bizi anlatsa tüm sevda yoluna baş koyanlar

Adımız anılsa gururlanarak

 

Bir damla yağmur olsan gökyüzünde

İçtiğimiz su olsan, nehirleri besleyerek

Yapraklardan düşen bir damla yağmur olsan

Şefkat eli uzatsan ağaçlara, bayırdaki otlara

Daha bir yeşerseler, insanlara inat

Ormanlar her geçen gün daha bir gelişse

Senin coşkunla

 

Bir damla yağmur olsan

Hayalimde berrak bir denizi andıran

İçinde milyonlarca canlıya hayat veren

İnsanların seyretmeye doyamadığı

Seyrettikçe daha bir ışıldayan

Bir tebessümü andıran dalgalarıyla

Bir deniz…

 

Ben de yağmur olsam

Beraber yağsak

Ama hep seninle olsam

Beraber, beraber yağsak

 

 

05.10.2007

                                          12     




YORGUN GÖZLERİM

 

Neden böyle yorgun bakıyorsun, gözlerim?

Ben böyle olsun istememiştim.

Yüzlerce destanlar yazıldı, nice sevdalar uğruna

Dağ, taş inletildi.

Bulutlar bu hicranlara az mı gözyaşı döktü!

Bakma yorgun gözlerim

Ben böyle olsun istememiştim.

 

Daima tek beden olduk

Derin derin düşüncelere daldın, kimi zaman benden habersiz.

Kabardığında duygularım, masum yaşlar dökmedin mi?

Sevincimi sen aksettirdin.

Hırçın nazarlara inat

Biliyorum bakmaya kıyamadığın

Bakmaya doyamadığın

Şu an ırak şehirlerde

Ama onlar da hasret dolu bakışlarla seni aramaktalar.

Uzun mesafelere kenetlenmişler

Seni beklemekteler.

Gözlerim!

Neden yorgun bakıyorsun

Ben böyle olsun istememiştim.

 

Alışıyorsun zamanla, biliyorum

Unutmak ise asla

Unutmak bizden uzak

Unutmak…

 

Sabırla onca yol kat ettik

Ve bir o kadar yol daha…

Sen bekleyedur gözlerim

Şad olacağın günler yakındır

Gönüllerde koskocaman bir yerin var

Tüm gözler üzerinde

Ellerde aşk diplomaları

Duygular ise şelale…

Ama sen; gözlerim.

Neden halen yorgun bakıyorsun

Bu çelimsiz bakışlar isyan mı yoksa?

Ben böyle olsun istememiştim

 

 

08.02.2008


                                           13


 

 

KÖTÜ KIZ

 

Bir umut yolcusu yüreğim

Hayran olduğu gözleri tekrar arıyor

Tekrar bakıyor oturduğu sandalyeye hayalini kurarak

İçini büsbütün kaplayan o masum bakışları tekrar soruyor

 

Bir anlam arıyor,

Arkasından sessiz sessiz düşüncelere dalarken

Belki de bir daha görememekten korkuyordur

Bir daha o anı yaşayamamaktan

O yüzden titriyor bu beden sırılsıklam

 

Sen çaldın ansızın yüreğimi, sen kötü kız

Deprem misali taht kurdun yüreğime

Sen süsledin hayallerimin o beyaz güvercinini

Dört bir yanda ararken

Damarlarımdaki kanda

Aldığım nefeste buldum seni

İşte o an sen yaşattın beni

 

Ne gündüzlerde güneşe

Ne gecede yıldıza

Ne de toprağa, suya hacet

Sen benim bedenim oldun

Güneşe yakın olmak kadar sıcaksın kötü kız

Yıldızlar kadar parlak

İçtiğim su kadar berraksın

Gel artık kötü kız, bu can sana aç, sana susuz

 

Geceleri seninle uyuyorum

Sabahları seninle uyanıyorum

Seninle nefes alıyor

Seninle yürüyorum kimsesiz kaldırımlarda

 

Dinlediğim her şarkı seni mırıldanıyor kulaklarıma

Sanki bizim sevdamızı konuşuyor gökkuşağı

Renkten renge bürünerek

Kol kanat geriyor meyve ağaçları

Dallarıyla, yapraklarıyla ve gölgeleriyle


Yanımda olmasan da kötü kız

Bil ki her yerde senin hayalin canlanıyor

Geçtiğin yollara toz konmuyor doğu topraklarında

Baktığın yerlerde güller açıyor

Su kaynakları daha bir fışkırıyor

Şelaleler daha bir azimle coşuyorlar

Senin sıcaklığından derelere doğru ilerliyor kalıcı kar

Hakkâri dağlarında

Kötü kız, bil ki vazgeçilmezsin

Bil ki yürektesin

 

 

Diyarbakır, 2006

                                          14


 

 

SENİNLE

 

Güneşin doğuşunu seninle seyretmek istiyorum

Onun sıcaklığını ancak sen yanımdayken hissedebilirim

Ancak o zaman bir anlam ifade eder masmavi gökyüzü

Kuşların sesi senin adını çağrıştırır

Mırıldanır

Mırıldanır martılar sana olan sevgimi kulaklarına

Çaresizliğimi kafesteki kuş izah eder usulca…

 

Güneşin batışını da seninle seyretmek istiyorum

Alacakaranlıkta seninle varlığımı bilmek

Parlayan yıldızları seninle saymak istiyorum geceleri

Ay ışığında seninle gezmek istiyorum el ele tutuşup

Seni seviyorum, seni seviyorum diyebilmek için

Bu uğurda mücadele ediyorum

Her şey senin için

Her şey seninle olabilmek için…

 

 

Diyarbakır, 2005


                                            15

 

 

SENİ ‘BİRAZ’ UNUTMAK

 

Seni biraz unutmak kolay mı?

Kalp atışlarım ezberlemişken adını

Diz çökmüşken bu beden yokluğuna

Hırpalanmışken bu yürek hasretinden

Söyle, söyle seni unutmak kolay mı?

 

Hayalinle dertleşiyorum geceleri

Sevgimi ona haykırıyorum

Onurluyum, çünkü seviyorum

Biliyorum ve inanıyorum bu aşka

Çaresizliğime bir mum ışığı arıyorum alacakaranlıkta

Bir nebze olsun aydınlanmak, huzura kavuşmak istiyorum

Mutlu ve sadece seninle olmak istiyorum

 

Ay ışığı seni hatırlatıyor gözlerime

Yıldızlar ise sana olan sevgim gibi çoğalıyorlar gökyüzünde

Ama güneş, güneş senin sıcaklığını yansıtmıyor bana

Üşüyorum, elim kolum bağlı seyre dalıyorum hayalini

Sessiz sessiz ağlıyorum

Gözyaşlarım, gözyaşlarıma engel olamıyorum

Her damlasında bir parça kopuyor yüreğimde

 

Bu kadar bağlıyken sana

Düşün, seni biraz unutmak

Seni biraz unutmak kolay mı?

 

Beni anlamandır hayalim

Biraz anlayış, biraz da sevgiden ibaret

Duvarlar üstüme üstüme geliyor yalnızlığımda

Bacaklar taşımıyor bu bedenimi

Gönlüm hissetmez, gözlerim görmez oldu senden başkasını

Buna rağmen söyle,

Seni unutmak kolay mı?

 

Bu canı sana adadım

Sana kavuştuğumda yeşerecek yüreğimdeki meyve ağaçları

İşte o zaman

Hayat daha bir anlam kazanacak şafak söktüğünde

Bu amaçla yaşarken

Söyle, seni unutmak kolay mı?

 

 

Diyarbakır, 14.12.2005


                                             16


 

 

BAZEN

 

Bazen coşar durur mahmur yüreğim

Gözlerdeki yakamozu andıran ışıltıda

Sevdam kabarır asilce

Sesindeki büyüleyici ahenk

Heyecanıma heyecan katar

Çünkü sen,

Dalgın günlerimdeki hareket

İçimi ferahlatan huzur

Ve hüzünlü anlarımdaki neşesin…

 

Bazen yokluğunla avunuyorum

Sesinin vazgeçilmezliğinde

Düşlere bürünüyor suskun gözlerim

Her tarafta sükût

Her tarafta ah-u zan

Elimde yazılı bir kâğıt

Ve içinde korkulu hülyalar…

 

Bazen de rest çekiyorsun

Duygularımı yumruklarcasına

Derin hayallere itiyorsun

Bu cana kurşun sıkmışçasına

Ve bu beden tarumar

Bu beden çaresiz

Bu beden seni arzular

 

 

Diyarbakır, 2006

                                            17


 

 

SEVMEK

 

Sevinç gözyaşlarındaki hareketliliktir, sevmek

Kimsesiz dağlarda ise cesaret

Anlamlı bakışlardaki biçare masumiyet

Yalnızken bile sevdiğinle olabilmektir,

Sevmek…

 

Bir köşeye çekilip de acı çekmektir, belki de

O’nu elde edebilmek için kıyasıya mücadele etmektir

Acılarla yoğrulan dünyada bir nebze umuttur, vefakârca

O seni düşünmese de, her zaman o’nu düşünmektir sevmek

 

Susuz çölde bir yudum sudur, sevmek

Kızıl dağlarda hırçın mı hırçın bir güneş

Buzullarda ise sımsıcak, pervasız bir yürek

Hiç tereddüt etmeden “seni seviyorum” diyebilmektir, sevmek

Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum…

 

 

Ankara, 2004

                                          18


 

 

AŞK ŞELALESİ

 

Gecemi ay ışığı aydınlatmıyor artık

Çaresizliğin alacakaranlığında tarumar vaziyetteyim

Yüreğimdeki ateş-i dil ısıtıyor beni

Soğuk kış gecelerinde

Sana olan aşkımın ateşi yaşatıyor beni

 

Ama bu yürek hırpalanmıştır artık

Son zamanlarını

Belki de, kim bilir

Son anlarını yaşıyordur

Ama bir tek teselli var yüreğimde;

Kabirde de sürecek olan bu sevgi…

Belki sonrasında bana varırısın

Belki sonrasında mutlu olurum

Belki bu sonsuz dert orada derman bulur

Bu umutla yaşıyorum ben.

 

Düşünüyorum,

O hançer bu yüreğe neden saplandı

Oysaki seninle başlamıştı yaşama tutkunluğum

Hayatla yaşama azmime sen güç vermiştin

Akvaryumda gezen rengârenk balıkları

Seyrederken verdiğimiz sözlere ne oldu

Aşk şelalemizin kaynağı neden kurudu

Neden su fışkırmıyor artık?

 

Bu hastalığa daha fazla dayanamaz

Çöker bu beden vefasızlığın üstüne

Sana olan öfkeyle karışık sevgimi

Haykırmak istiyorum, ama sesim çıkmıyor

Her taraf karanlık

Hiçbir şey görmüyorum, hissetmiyorum

Hareket edemiyorum, neler oluyor bana?

Üzerimdeki bu tahta parçaları da neyin nesi

Yoksa…yoksa ben…

 

 

Diyarbakır, 15.11.2005


                                            19


 

 

BİR TESADÜF (1)

 

Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı

Beni sana bağlar, seni ise bana

İşte ondan sonra,

Varlığı bir anlam ifade etmeyecek güneşin

Günümü aydınlatan, varlığıma mana

Ve hayatıma yön veren güneşim olacaksın

 

Sensiz donuktur bu yürek

Sığınmıştır, dört duvar arasına pervasızca

Çırpındıkça seni soran,

Çırpındıkça seni arayan.

 

Azmim mücadelesini sürdürdüğü sürece

Seni elde etme arzusu ile avunacağım

Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı

Belki bir azmin zaferi…

 

Kuşkusuz mutluluk içindir

Ettiği mücadele bu yüreğin

Mutlu ve huzurlu bir dönemin habercisidir, kim bilir?

 

Ama,

İçimde bir ürperti var

Çözemediğim, hayra yoramadığım

Ya,

Ya ilerlemesini düşündüğüm

Duygusal yoğunluğum gittikçe karamsarlığa bürünürse

İçinden çıkılmaz bir hâl alırsa

Ya bu azim başarısızlıkla sonuçlanırsa

İşte o an ben…

Belki bir tesadüf, belki bir alınyazısı

Belki de azmin galibiyeti…

 

Belki bir çaresizlik, belki bir karamsarlık

Belki de…

 

 

Ankara, 2005

                                           19


 

 

GÖNÜL ATEŞİ

 

Sevdakârım ama şad olmak müşkül

Belki de etmiyordur mütenezzil

Her zaman derler buna ateş-i dil

Tahassürdeyim ben “Beyaz Güvercin”

 

Temettü yoktur, hep zarar-u ziyan

Yakıp bitiriyor beni bu hicran

Leyl-ü nehar ettim aşkımı beyan

Yavu kıldım seni “Beyaz Güvercin”

 

İştiyakım cananla birliktelik

Artık devranda kalmadı bir refik

Ellerim açık bekliyorum tevfik

Derd-i bi payan var “Beyaz Güvercin”

 

AÇZ senden gayrı sevmez kimseyi

Mübtalayım hemişe sensin sebebi

Mahmurluktan kurtulamam ebedi

Amadeyim ben “Beyaz Güvercin”

 

 

Diyarbakır, 23.11.2001


                                            20


 

 

NEFRETİNİ SEVDİM

 

Düşünüyorum, sükuta çekildiğim karanlık odamda

Adını yazdığım duvara bakarak

Mırıldanıyorum, tırsmış bir sesle

 

Bana olan nefretini sevdim belki de

Hırçın bakışlar ardındaki masum güzelliğini

Sesindeki beni büyüleyen

Düşüncelerindeki beni sorgulayan tarafını sevdim

Öfkelenirken bile bir başka güzelliğini

Her an yanımda olmanı değil de

Uykusuz gecelerime konuk olmanı sevdim

Hayallerimde vefakârca rol almanı

Merhaba deyişini, telefon açışımda

Gizemli bir kişiliğe sahip olmanı

Belki de bir solukta beni hiçe saymanı sevdim

Bazen bana değer vermeni

Nadir de olsa seni görmeyi

Elde etmek için mücadele etmeyi

Mücadele etmek için de sabretmeyi

Ve bu sabırla erdemli bir insan olmayı sevdim

 

Ama en önemlisi şu ki;

Ben “seni” değil,

Bendeki, yani yüreğimdeki “seni” sevdim!..

 

 

Diyarbakır, 2006


                                             21


 

 

UZAKLARDA HASRET

 

Bir adımlık hasret vardır

Dokunabilecek kadar yakın

Koklanabilecek kadar güzel…

Yanı başında heyecan dolu bir sevgi

Saatler sadece bir burukluğu simgeler her salisesinde

 

Damla damla acı katar pörsümüş yüreklere

Bu acı hasret diye nitelendirilir.

 

Artan hasret vardır

Her geçen gün çıkmaza giren

Susuz bir çöl kuyusunda suyu aramak gibi

Çırpınmalar faydasız,

Haykırışlar amansız,

Sadece yürek var, pervasız…

Bir de uzaklarda hasret vardır.

Gözlerin onu arar çepeçevre

Dokunmak ister ellerin, dokunamazsın

Uzaktasın…

Koklamak istersin saçlarını, ama

Uzaktasın, uzaktasın, koklayamazsın

Kapalı gözler ardında hayali canlanır

Onu aradığın yerler, terkedilmiş bir orman gibi

Bulamazsın, uzaktasın

İsyan ediyor gözyaşları

Bitsin bu uzaktaki hasret

Ben bir adımlık hasret istiyorum.

 

 

Sivas, 14.07.2007


                                            22


 

 

BİR TESADÜF (2)

 

Belki bir alınyazısı, belki bir tesadüf

Diye kurcalarken yüreğimi

Bir ses! Yalnızca bir ses…

Doruğa ulaşan heyecanımın

Biçare arayışlar içerisinde dönüp dolaşan

Gözlerimin sakinleşmesine

Aritmik olan kalp atışlarımın

Normale dönmesine neden oldu

Yalnızca bir ses…

 

Belki bir çaresizlik, belki de bir karamsarlık

Düşüncesiyle karanlıklar içerisinde

Aydınlığı arayan ateş-i dil…

Yakılan bir mum ile devam eder yoluna

Eski performansıyla

 

Uzun bir yola çıkacak bu yürek

Cesaret isteyen, harap olmuş tehlikeli bir yol

Ama,

Çekilen güçlüklerin mükâfatı var yolun sonunda

Ne dersin?

El ele tutuşup beraber kat etmeye bu yolu

Çekilen acıları paylaşmaya

Beraber mücadele etmeye

Barışı desteklemeye

Mazlumlara kanat germeye

Zalimleri lanetlemeye

Sevenleri ayıranlara

Mutluluğa engel çıkaranlara

Karşı savaşmaya, kısacası mutlu olmak için

Her türlü fedakârlığa

Ne dersin? Var mısın?

Gel birleştirelim gönüllerimizi

Batıl değil sana karşı duygularım

Dostluk şelalesinden fışkıran su gibi

Azmin karşı konulmaz zaferi gibi

Hem aktif, hem pervasız, hem de ebedi…

 

 

Ankara, 2005


                                           23


    

 

 

LANET OLSUN

 

Sen ki gecemi aydınlatan ay ışığı

Sen ki yasaklanmış kitaplarımın başkahramanı

Susuz kaldığım çölde tek umudum olan su

Değmezmiş sana, değmezmiş sana, lanet olsun

 

Kasıp kavuruyordu bakışlarındaki ateş yüreğimi

Çalmıştın o büsbütün hayallerle dolu masum kalbimi

Sen öldürdün içimdeki beyaz güvercini

Lanet olsun, lanet olsun, değmezmiş sana

 

Her geçen gün katlanıyordu sana olan ilgim

Düşünmek ve sadece seninle olabilmekti derdim

Her an patlamak üzere olan volkandı yüreğim

Değmezmiş sana, lanet olsun, lanet olsun

 

 

Diyarbakır, 2005


                                             24


 

 

GÖRDÜM SENİ

 

O günlerde bir boşluk vardı içimde

Karamsarlığa yöneliyordu biçare yüreğim

Mahzun gözlerim sessizce ağlıyordu

Yüzüm gülmüyordu

Yazmıyordu kalemim

İşte o anda gördüm seni

Yeniden doğmuş gibiydim

İçim içime sığmıyordu

Yeni bir sayfa açmak

Rest çekmek istiyordum geçmişime

Artık sen vardın…

 

Artık sen varsın yüreğimde

Sahrada suya olan hasretti sadece

Gönlümün sana olan ihtiyacına denk

Kıyaslanacak başka bir şey bulamıyorum

 

Yakamozsun sen gönül deryamda

Gece gündüz parıltınla aydınlanıyorum

Mücadele azmime güç katıyor esrarengiz gözlerin

Sesinin vazgeçilmezliği yüreğimi kabartıyor asilce

Bu eksiklikleri fark ettiğim anda

İşte o anda gördüm seni…

 

Şimdi sıra sende

Ver elini bana

Kucak aç şu gönül yarama

Ve her zaman yanımda ol

Belki sarılmak için

Belki başımı yaslamak için

Belki de el ele verip, kim bilir

Ebediyete beraber koşmak için

Yanımda olmanı istiyorum

Çünkü ben,

Umudumu yitirmiş

Gönlüme kilit vurduğum anda gördüm seni

İşte o anda…

 

 

Ankara, 21.11.2005


                                            25 


 

 

BİR FESTİVAL GECESİ

 

Yorgun vaziyette batmak üzereyken güneş

Biz el ele tutuşmuş

Gençliğimin göz kamaştıran gecesinde

Bizi ruhun derinliğine götüren müziğe eşlik ediyoruz

Saatler ilerliyor

Ortam daha bir duygusallaşıyor

İçimde daha koyu bir heyecan

Bir o kadar da tereddüt ve figan

Atmosferin yarattığı sıcaklık

Yüreğimi kemiriyor her adım, her an

Mercan gözlerindeki ışıltı

Dudaklarıma masum bir armağan

 

Ertesi sabah bir hüzün

Karanlık duygularla bir efkâr

Lüzumsuz gamlar ile

Gözyaşları ardına gizlenmiş ayrılıklar

Kara bir perde örter

Gökkuşağının rengine bürünmüş geceye

Ve muhteşemlikte hazin bir son…

 

 

Diyarbakır, 2006


                                            26


 

 

BAŞLIYOR HAYAT

 

Ne güzeldir yaşamak!..

İman dolu bir yüreğe sahip olmak

Ezelden tecrübe alarak,

Ebediyeti aydınlatmak.

Ne güzeldir yaşamak!..

 

Başlıyor hayat,

Aylardan nisan, nisanın onuncu günü

Gözlerini açıyorsun fani hayata

Minnacık bedenin koskoca yüreklerde yer alıyor

Tabiî sen bu arada ağlıyorsun.

 

İlk anne ve babanla

Daha sonra da hayatla tanışıyorsun.

 

***

Yıllar geçiyor aradan

Hayatla mücadeleyi öğreniyorsun

Müşkül durumlarda direnmeyi,

Yeri geldiğinde hassasiyeti,

Sabretmeyi,

Ve en önemlisi ibadet etmesini öğreniyorsun

Yüce Allah’a…

Ve yine bugün,

Yepyeni bir yıla adım atıyorsun, usulca

Hayata daha bir sıkıca bağlanmak

Tüm sevenlerine kucak açmak

Ve gökyüzünü, güneşi, yıldızı, ayı

Suyu, taşı, toprağı selamlamak için

Yeni bir yıla giriyorsun

İyi ki doğdun…

İyi ki varsın…

 

 

Diyarbakır, 2006


                                            27


 

 

HIRÇIN SEVDALARA İNAT

 

Eflatun gecelerde umutlu bekleyiş

İlkbahardan bir Cumartesi serinliği

Merhaba diyebilmek için uçuşuyor martılar

Senin yolunu gözlemekteler

Ve o büsbütün heyecan dolu 23 Mayıs

O bekleyiş ve büyük gün

İyi ki doğdun, iyi ki varsın

Hayallerimde koskocaman bir hazansın

 

Her anım aşkınla bütünleşiyor

Ne vakit olmazsan yanımda

Dağlardan inen bir çığ gibi

Yokluğun çöküyor, hasret kokuyor her bir yan

Avuçlarımda resmin, gözlerimde hayalin

Seni, seninle, var olduğun günden bu yana

Yaşama hevesi bağlıyor beni hayata

Ama şimdi çok uzaklarda

Dokunmasa da eller, bakmasa da gözler

Tüm hırçın sevdalara inat

Seviyorum seni

Seni seviyorum

Doğum günün kutlu olsun…

 

 

Kıbrıs, 06.05.2008

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Mustafa Pınar’a saygılarımla…)



                                                             28


 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

DOSTU ARAYAN KALEMLER














 

 

OLMADI

 

Bana “dostum” diyen olmadı be dostum

Tırmandım dağlara tek tabanca

Selamını alamadığım günlerim kaldı.

Mağaralara korkusuzca sığındım

Serin gölgelerde seni anımsadım şafak sayarken

Bana dostum diyen olmadı be dostum

 

Çayı yudumlamanı, sigara içişini

Yemek yerken bile gülümsemeni özledim

Tabağımdaki etler zevksiz kaldı günlerce

İşte en çok o anda sarsıldım, kurşun yer gibi

Ama yollar set çekemez dostluğumuza

Çağlayanlar misali yürek var bizde

Buna ne mekân, ne de zaman mani

Yağmur yağarken yüzümü gökyüzüne çeviriyorum

Daha bir ıslanmak

Daha bir ıslanmak için…

İçimdeki haykırışlar sigara dumanında şekiller çiziyor

Bu haykırış

Kimi zaman bir makinistin demir yığınlarının gürültüsüne alışılagelmesi

Kimi zaman da hafızasını yitirmiş bir hastanın çığlıkları

Senin yokluğun koskoca bir şehrin yok oluşuna bedel

Sen içime sinen nefes değil, cansın dostum

Bana dostum diyen olmadı be dostum

Parmak uçlarında yokluğunun sızıntısı…

Dostum…

 

 

14.07.2007


                                             30


 

 

BİZ

 

Biz umudun yolcularıydık

Zoru başarmak adına mücadele etmeliydik

Biz el ele veren, amaçları olan

Belli bir ideolojiye sahip dost değil miydik

Nedir kanki, etrafımızda dolaşan kara baht

Nedir bu içimizdeki sevgimizi ifade edemediğimiz duygular

Beraberliğimiz hayata barışık anılarla doluydu

Her zaman “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için”dik

Her yeni gün geleceğimiz için ışık tutardı

Efsaneyi andıran günleri unutabilir miyiz

İstesen de yapamazsın!..

Kanki, yaban ellerde mutlu olmazsın

Çoraklaşmış yüreklerden, kem bakışlardan

Çakallardan uzak dur kanki

Biz dağın, taşın, toprağın çocuklarıyız

Yağmur içtiğimiz su, güneş ise bizi aydınlatan ışık

Biz Amed’in, biz botanın çocuklarıyız

Gel dön toprağımıza

Kaldığımız yerden devam edelim

Tek çıkar yol budur

Kaldığımız yerden devam edelim

 

 

Diyarbakır, 08.08.2005


                                          31


 

 

DİLSİZ YÜREĞİM

 

Konuşur bu yürek, susmaz artık

Kiminin duasıyla, kiminin sessiz sevgi haykırışlarıyla

Bu yürek susmaz artık…

 

Hadi anlat bana ‘dilsiz yüreğim’,

Şiirlerinle duygu aşıla, bir tebessüm yansıt ki,

Sesinle bütünleşsin içimdeki aşklar,

İşte o zaman diner gözlerdeki bu yaşlar

Ve hayata sımsıkı sarılır bu beden, korkusuzca…

 

Bana dostluğu anlat ‘dilsiz yüreğim’

Beni arkamdan vuranlara bir çığlık da senden olsun

Üç kuruşa bizi satanlara ders olsun, ders

Dar günde çekip gidenler, Allah’ından bulsun…

Bana sevgiyi anlat ‘dilsiz yüreğim’

Aşığım ben, seviyorum

Bana aşkı anlat

Gözlerdeki ışıltıda oluşan pınarın serinliğini

Şelale şırıltısındaki huzuru anlat

El ele tutuşurken titreyen vücudumu anlat

O yanımda yokken sessizce gözyaşlarımın sebebini anlat

Dört duvar üstüme çullandığında

Baktığım her yerde O’nu görmenin

Attığım her adımda O’na gidiyormuşum gibi

Hareket etmemin sebebini anlat

Başımı yastığa koyduğumda

İçtiğim sigara dumanında oluşan ismin sebebini anlat

Dilsiz yüreğim,

Bana bir de kardeşliği anlat

El ele verince aşılan yolları

Yeri geldiğinde hayatla mücadele etmeyi

Yeri geldiğinde tek vücut olmayı anlat

Dimdik ayakta duralım

Kardeş katillerine isyanımız olsun

Törelere bir direniş de bizden olsun

Biz ayrılamayız kardeşliğe örnek olsun


Bana aileyi anlat ‘dilsiz yüreğim’

Bu yaşıma rağmen

Hastalandığımda başımda sabahlayan annemi anlat

‘Oğlum çalışsın, okusun, adam olsun’ diye

Gece gündüz çalışan babamı ve babaları anlat

En ufak sorunu yüreğinde hisseden analarımıza

Nasıl şükran edeceğimizi anlat

Ya ekmek davasıyla gününden gün eden babamıza ne demeli

Susma ‘Dilsiz Yüreğim’, susma, anlat

 

 

Diyarbakır, 2007


                                          32


 

 

BİR BAYRAM SABAHI

 

Pencereden tepedeki nöbetçi kulübesini seyrediyorum

Daha bir hızlı atıyor adımlarını

Belli ki onu da bayram heyecanı sarmış

Kim bilir hangi adımda hangi hasret canlanıyor gözünde

Mazi bir film şeridi…

 

Ve O, yasaklara rağmen

Sigara dumanında teselli buluyor

Yükselen dumanda çaresizliğini yazıyor belki de

Uzaklarında kayboluyor sevdiğinin

Sonunu göremediği bir yol

Belki de gözyaşlarıyla haykırmak

Ama yok, asker ağlamaz, ağlamaz asker

Bakışıyla ifade eder yalnızlığını

Her doğan güneş ona yeni bir teselli

Saydığı günlerin geride kalmışlığını anlatıyor

Biliyor bir gün sona erecek bu nazlı hasret

Sadece bayram sabahı

Anne özlemi, baba özlemi

Sızlatıyor bu essiz bedeni

En çok nöbetlerde ahkâm keser hasret

Kimi çapraz tutuşta karşı çıkar birkaç damla gözyaşı ile

Kimi de daha bir hırslanır

Daha bir azimle acılara baş koyar

Ama bu sabah kule nöbetçisi

Sadece sigara dumanıyla

Şafak yüz doksan üç der

 

 

Eylül 2007


                                            33


 

 

GÜNEŞE DOĞRU YÜRÜYENLER

 

Gözlerim ufka daldı, gecenin mateminde,

Her daim çocukluğumun ıstıraplarını anımsıyorum.

Süzülen gözyaşları yüreğime damlıyor.

Yaşıtlarım parklarda coşarken,

Salıncaklara binmedim ben.

Yaşamadım o duyguyu küçüklüğümde.

Körebe oyununu, saklambaç oyununu,

Televizyonlarda gördüm, çok sonradan.

 

Bisiklete binenleri sadece pencereden seyrettim.

Bisikletim olmadı benim.

Bir tek bayram günlerinde gülerdi yüzüm.

Üstüm başım yeni…

Soframız ise bol çeşit…

Cebimde bir avuç çocuk gülümsemesi kaldı geriye.

Bayramlardan kalan…

Ben gülümsemek, oynamak istiyorum.

 

Gençliğim karmakarışık duygularla geçti.

Tarlamızdan, bağımızdan, bahçemizden ayrılmış,

Bir lokma ekmeğin peşine düşmüşüz.

Her tarafta kişisel menfaatler…

Büyük balık, küçük balığı yutuyor,

Sonra da daha büyük bir balık, o büyük balığı yutuyor.

İnsanlar çıkarları nezdinde dostluğu, kardeşliği hiçe sayar olmuş.

Geçen zaman, hırçın dalgalar getirmiş sahillerimize.

Sevdalılar yüreklere aşklarını yazamaz olmuş.

Sevgiler üç kuruş uğruna satılmış,

Güneş doğup, batana kadar sürüyor aşklar.

Ben yürekten seven olmak istiyorum.

Ben gençliğimi istiyorum.

 

İnsanlar başkalarının düşüncelerine kenetlenmiş,

Gölge olmuş insanlar.

Tek doğru kabullenilmiyor,

Çıkarcı doğrular var artık.

Güneş ışığında karanlıklar mevcut

Sokaklarda ağıtlar, figanlar…

Ana yüreklerinde içler acısı feryatlar…

İçimde hüzne daldığım geceler kaldı.

Ben yaşamak, şad olmak istiyorum.


Ben güneşe doğru yürümek,

Karanlıktan sonsuz aydınlığa yol kat etmek,

Derbeder gönüllere bir karanfil olmak,

Ben güneşi avuçlamak istiyorum.

 

Yakılan mumlar eriyip gidiyor, buzullar misali.

Sönmeyen bir mum olmak istiyorum.

Sevdalı gönüllere ışık tutmak pervasızca

Siper etmek gövdemi, sahilde esen melteme.

 

Işıl ışıl gözlerin denizde yakamozu andırıyor

Gecenin savurduğu bir avuç rüzgâr ol, gel bana.

Güneşin sıcaklığı vursun gözlerime,

Karanlıklar arkasında gürleyen bir cesaret,

Seher vaktine doğru bir ay ışığı,

Tütsü kokusunda, mahmur olmak istiyorum.

Ben güneşe doğru yürümek istiyorum.

 

Azmim en büyük kılıcım,

Tozpembe hayallerde bir tema

Semalarda ise sayısız binlerce yıldızlar,

Ben sönmeyen bir mum olmak istiyorum.

Bu sıkıntılardan arınmak adına,

Güneşe doğru yürümek için

Yeni bir diriliş istiyorum.

 

Adım yüreklerde anılsın istiyorum

O çaresiz bakışlardan kurtulmak,

Gözyaşlarını dindirmek anaların.

Anaların yürekleri sızlamasın artık.

Bugüne kadar suskun geçen günlerin acısı içimde.

Kaldırımlarda boynu bükük oturup,

Sokak lambasına isyan etmek boşuna.

Ben güneşe doğru yürümek istiyorum.

 

Yollar engebeli,

Sağanak yağışlı,

İçimde iman,

Ve ben yürümek, yürümek istiyorum…

 

 

Diyarbakır, Haziran 2007


                                           34


 

 

VURAL APARTMANI

 

Çocukluğumun veda zamanı

Yüzümde bir tebessüm

İçimde büsbütün bir heyecan

Derin bir nefes alıyorum, başlangıca

Söz vermiştim babama, ‘büyük adam olacaktım’

 

Babamla el ele tutuşmuş Diyarbakır’ı geziyoruz

Merhamet duygusu o kadar derin

Yüzümdeki gülücükler o kadar samimi ki

Mutluluk rüzgârlarına boğuluyorum

Açılıyor ellerim semaya

“Ya Rabbim, hiç kimseyi bu merhametten yoksun bırakma

Bu şefkatten mahrum bırakma ya Rabbi”

 

Bu sevgi kanımda dolaşır olmuş

Yağmurlu gecelerde babamla uyurdum

Şimşek gürültüsünden korkmamak için ellerini tutardım

Bir de başımı omzuna yaslamak yok mu

Babam!!

 

Yine yağmurlu bir gece yarısı

Uyandırır annem beni kuşluk vaktinde

Bir hüzün ve kargaşa içinde

Babamı arar gözlerim oda oda

Dört bir yanda onun yokluğu yankılanır

Gözlerim korkulu, ellerim titrek, kollar çaresiz

Babam! Demir parmaklıklar ardındadır

Ama annem:

“Oğlum üzülmesin, ağlamasın” diye söylemez

Vural Apartmanı beşinci katta

Her zaman babamı beklediğim pencerede sokağı seyre dalıyorum

Söylenmiyor babamın nerede olduğu

Ben umutla pencerede onu bekliyorum

Çok sonradan öğreniyorum mahzende olduğunu

Dünya başıma yıkılıyor, çocukluğum hüzne bürünüyor

Tıpkı filizlenmiş bir fidanı kökünden sökmek gibi

Yağmurlu gecelerde babam olmuyor yanımda

Tutmuyor ellerimi sımsıkı

Ve ben korkuyorum şimşek gürültüsünden

Babam neredesin, neredesin babam!

Gel artık, gel artık, korkuyorum

Biçareyim babam!


Aylar hüzünle, sefaletle, yalnızlıkla geçiyor

Dokuz ay sonra yeni fark edilmiş babamın suçsuzluğu

Beraat kararı verilmiş

İçim içime sığmıyor gayrı

O kadar heyecan doluyum ki

Vural Apartmanı beşinci katta

Her akşam babamı beklediğim pencerede

Beklemeye koyuluyorum

Gelmesi gerektiği gece

Karanlık olan sokakta elinde çantası ile biri görünür

Ben içimde yanan o baba hasretinin ateşiyle

Avazım çıktığı kadar ve ağlayarak sesleniyorum

Babam!!! Diyorum…

Hıçkırıklara boğuluyorum

Sesler odamda yankılanıyor…

Bir ışık huzmesi vuruyor sokağa

Meğer gelen babam değilmiş

Uzun bir süre sessizlik hâkim

Ümidini yitirmiş bir kalp hastası gibi köşeye çekilmiş

Uykuya dalmışım

Saatler ilerliyor

Vural Apartmanı’nın kapısı çalınıyor

Gelen babam…

Öylesine dakikalarca babama sarılıp öpmüştüm ki

Halen gözlerimde canlanıyor

Şimşek benden korksun gayrı

Babam var artık

Babam var artık…

 

 

Diyarbakır, 2006


                                           35


 

 

İSYANA KAPILAN YÜREK

 

Bir ilkti onun hayatında

Etrafını çepeçevre saran

O pörsümüş duygulardan uzakta

Yeni bir basamaktı belki de

Mutluluk zirvesine ulaşmak için

Her basamakta huzur

Her basamakta şad-ı gönül

Ve dillerden dökülen serenatlar…

 

Gözlerdeki anlamlı bakışlarla

Gülücüklerdeki masum ifadeler

Bir de görüşemeyince isyana kapılan yürek konuşur

Belki de yanaklara konan bir buse

 

İnsanı derin hayallere sürükleyen atmosferde

Cananı arar bu can

Dört bir yanda savrularak

Her an beraber olabilmek için

Her an el ele tutuşabilmek için

Başını omzuna yaslamak için

Saçlarını okşadığında

Hislerine dair daha iyi hemfikir olabilmek için

Sevgilerin aksedildiği çay masasında

İsyana kapılan yürek konuşur

 

 

Diyarbakır, 11.05.2006


                                           36


 

 

DOSTLUK PINARI

 

Esme rüzgâr, esme artık

Bittim, tükendim, yeter artık

Kaldıramıyorum bu yükü, ağır geliyor bana

Esme rüzgâr, esme artık

 

Sürüklüyorsun hayata olan sevkimi

İncitiyorsun hassas kalbimi

Olumlu bakamıyorum yaşananlara

Anlam veremiyorum bir türlü bu olanlara

Dostluk pınarı su fışkırmıyor artık

Kurudu kolları tüm akarsuyun

Eserken kopardığın kaya parçaları

Tıkadı o coşan kaynağını

Esme rüzgâr, esme artık

Acı veriyorsun bana, yeter artık

Ben senin için buradayım

Durgunken beraber dertleşirdik

Güneşi olmayan gündüzlerde

Eserken beraber coşardık kuytu köşelerde

Yıldızları beraber sayar

Diskalifiyeleri beraber elerdik

Esme, esme artık rüzgâr…

 

Dostluk pınarı su fışkırmıyor artık

Çoraklaştı bütün toprak

Geri dönüşü yok bu yolun

Ey! Rüzgâr…

Esme ne olur, esme artık…

 

 

Ankara, 2004


                                          37


 

 

“BEN” OLMAK İSTİYORUM

 

Derdi babam, “Oğlum, vatan borcunu ödemeyene

Ne kız verirler, ne de adam yerine koyarlar”

Yanıldın babam!

Ekmek davasından kopup geldim

Aşımdan, eşimden ve işimden oldum

Bir sigaraya dilenmeyi gördüm baba

İşin düşünce arkadaşına selam vermeyi

Arkasından bir çuval laf etmeyi gördüm

 

Destek çıkanları değil

Sırtımdan vuranları gördüm baba

Beni seven büyüklerimi değil

Kan kusturanları gördüm

Derdim olduğunda başımdan okşayan anamı değil

Daha bir çıkmaza sürükleyenleri gördüm

En çok da sabretmeyi öğrendim baba

Ömrümdeki bir günün bile ne kadar değerli olduğunu gördüm

Şafak sayarken anladım babam

En çok neyi öğrendim baba, biliyor musun

Anama hizmette tereddüt ederken

Ellere hizmeti yeğledim baba

Çok değiştim babam

En çok da makam, mevki sevdalıları kızdırıyor beni

Canciğer dost, satıyor bu sevda uğruna

Bir kalemde derbeder bırakıyorlar

Yoksa imtihan mı baba bunlar

Beni mi sınamaya çalışıyorsun

Ben çakı gibi delikanlı, müsterih ol baba

Sayılı gündür, çabuk geçermiş

Döneceğim elbet, döneceğim

Amma velâkin, bıraktığın gibi değilim baba

Derbeder, isyankâr…

 

 

30.01.2008



                                          38

 

 

YENİ YIL

 

Evet, şimdi yepyeni bir yıla girdik

Tam üç yüz altmış beş günü bitirdik

O en güzel aşkı, dostu yitirdik

Bakalım ne getirecek yeni yıl

 

Biz hep cömertlik, fedakârlık yaptık

Karşılığında her zaman aldatıldık

Ama dost ve kardeş diye saydık

Bakalım ne getirecek yeni yıl

 

Her zaman alevlerle yandı gönlüm

Sevmiyorsa sevmesin karagözlüm

Eni sonunda pişman olacak nazlım

Bakalım ne getirecek yeni yıl

 

Hüseyin der bu yeni yıl neyime

Ben geçinip yaşayayım mazimle

El âlem çalsın felekten bir gece

Bakalım ne getirecek yeni yıl

 

 

Diyarbakır, 31.12.2001


                                           39


 

 

DERS YILI

 

Ne çabuk bir sene geçti

Ders yılı yine sona erdi

İyi kötü haftalar geçti

Ders yılı yine sona erdi

 

Dikenliyse de ağaçları

Hepsi birer gül yaprakları

Sevmiştim tüm arkadaşları

Ders yılı yine sona erdi

 

Dağılacaklar her tarafa

Değişik ayrı okullara

Belki de yalnız sokaklara

Ders yılı yine sona erdi

 

AÇZ der unutmayın beni

Çirkin suratı siyah teni

Saçmalayan deve dikeni

Ders yılı yine sona erdi

 

 

Diyarbakır, 02.06.2001


                                            40


 

 

MOR DAĞLAR

 

Yer: Yüksekova

Mevsim: Karakış

Sana dostumu emanet ettim “Mor dağlar”

Yaşamının en güzel dört yüz atmış gününü ayıran

Hayata tutunma değneğim

Şanıyla şerefiyle ve kudretiyle

Asil ve yiğit yoldaşımı yolladım sana

Eteklerinde can damarım var “Mor dağlar”

 

Her yeni vakitte daha bir ürperti sarıyor bedenimi

Kulaklarımda hüsranlı çatışmalar yankılanıyor

Ne sevda defterleri kapanıyor, biliyor musun

Sevda kuşaklarının rengi soluyor

Ama her şeye nispeten daha da azmediyorlar

Dostum ve dostlar…

 

Her bir yanı pusu, elinde tüfek, süngü

Kimi gözü yaşlı, hasretlik çeker

Kimi ise duygusuna hâkim, tam siper

Sana dostumu emanet ettim “Mor dağlar”

Öylesine yalnızım ki…

 

Can dostum sabret derim, sesini her duyuşumda

Elbette yakındır, seziyorum

Geleceksin biliyorum

Tekrar paylaşacağız, ekmeği ikiye bölüp

Aynı türküleri beraber meydan okuyacağız cesaretimizle

Ve ben efkârlandığımda yanımda olacaksın

Yine ıslak gözlerle anlatacağım sana o “vefasızı”

“Mor dağlar ” sana dostumu emanet ettim

“Mor dağlar”…

 

 

Kıbrıs, 19.05.2008


                                           41


 

 

BAĞLARIN DELİ KIZI

 

Yerimde duramıyorum bazen

“Bağların Deli Kızı” derler bana

Karış karış bilirim sokakları

Coşarım kaldırımlarda

Cesaretim bana siper

 

Çoğu zaman biçareyim

Dört bir yanda aramaktayım huzuru

Tabiî bir de bulamamaktan yakınıyorum

Bir boşluk var içimde

Yalnız değilim, onlarca insan var etrafımda

Ama halen yalnızlık hissindeyim

Sahra çölünde bir hancıyım pervasız

Mutlu olacağım yolu aramaktayım

Bu yalnızlık duygusal bir çöküntü galiba

Birçok insanın ikiyüzlülüğünden ibaret

Beni çepeçevre saran o masum sözcükleri kullanan

Ve aslında aldatılmışlığın izini taşıyan insanlar

İşte bu insanlardan nefret ediyorum

 

“Bağların Deli Kızı” derler bana

Tek görüşte anlayamam ama

Çok kısa sürede çözerim adamı

Art niyetlilerin vay haline

Benden çekecekleri var

 

Ya ailem

Biraz da onlar anlasalar beni

Ben ille de özgür olmak istemiyorum

Tek amacım sağlıklı ve mutlu olmak

Daha fazla ne isteyebilirim ki

Manevi desteğe ihtiyacım var sadece

Biraz da anlayış

Çok şey istemiyorum ben

Bu benim en doğal hakkım


Bir de tanıdığım biri var

Arkadaş desen değil

Kardeş desen değil

Sevgili desen hiç değil

O bir “AÇZ” aha şuramda

Gece kuşudur benim gibi

Yuva yapmış sevgi dalına

Dört bir yanda paylaşacağı insanı arar durur

 

“Bağların Deli Kızı” derler bana

Dosta canım fedadır

Düşmanıma ise dünya zindandır

Mücadele ederim

Ne demişler

“Beklenen gün gelecekse

Çekilen çile kutsaldır.”

“Bağların Deli Kızı” derler bana

Deli değilim ama deli doluyum

 

Diyarbakır, 01.12.2005


                                            42


 

 

SEVAL

 

Sevgimle rüzgârsız ve ıssız bir gecede fısıldıyorum adını

En alışılagelmiş ama kâinatın birbirinden masum sözcükleriyle

Ve ilk günkü heyecanla toprak kokusu gibi içime sinen varlığına sesleniyorum

Ankara caddelerindeki pervasız, ebedi sevgimle

Latifelerinden uzak, özgü, narin ama o kadar da vazgeçilmez.

 

Seni seviyorum.

Seni seviyorum.

 

 

Kıbrıs, 06.02.2008

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(M. Ömer Köse’ye saygılarımla…)


                                           43


 

 

KAYBOLAN YILLAR

 

Eylül ayının bir Cuma ayazı

Sincan kapalı cezaevinin demir parmaklıkları ardında

Bir kıskançlık hadisesi

 

İlk Seyfi Baba diye bir karşılıyor beni

“Allah kurtarsın”

Bu ses can-ı gönülden

Benzer mevzudan girmiş içeri

Saçı sakalı burada ağarmış

Hakikaten baba adammış Seyfi

Tek dostum o oldu

 

Çok geceler uyandırdı beni

Adını sayıklarken terlermişim

Uyanır, ranzamda asılı resmine dalarım saatlerce

Çok geceler ağlardım

Ranzamda resmin

Kulağımda sesin

Elimde mektubun, o son mektubun

Elveda deyişin, arkana bakmadan gidişin

Elveda ve kendine iyi bak

Günbegün kararan hayatımın en keskin bıçağı

Ne sevmiştim seni, lanet olsun

 

Aylar önce sevinci ve hüznü bir arada yaşadım

Seyfi Baba artık özgürdü

İçim içime sığmıyordu

Seyfi Baba istediği her şeyi yapacaktı artık

Ama dert yanacağım kimse kalmamıştı

Elimde Seyfi Baba’nın tespihi

Ranzamda yine resmin

Geriye hüzne daldığım geceler kaldı

Öyle donuk ve sessiz ki…


Seyfi Baba’nın mektubunu aldım geçenlerde

Öylesine yüreğime basarak açtım ki anlatamam

Bir fabrikada iş bulup, başlar olmuş

Sen de aynı fabrikada çalışıyormuşsun

İlk ve tek defa ziyaretime geldiğinde görmüş seni

Oradan tanımış

Bir de her mesai bitiminde

Seni almaya gelen o çelimsiz adamı anlattı

Ve yanında getirdiği, sana anne diyen kızını…

 

Onca geçen yıla mı yanayım

Yoksa tadamadığım gençliğime mi

Yoksa vefasızlığına mı

 

Kara bir haber duyulur

Beraatından 6 ay sonra vefat etmiş Seyfi Baba

Kalp krizine yenik düşmüş

Elinde iki ekmek, evine giderken…

Yıllarca özgürlüğü bekleyen kalbi

Özgürlüğe dayanamamıştı besbelli

Ruhu şad olsun

 

Ben gençliğimi bir Cuma ayazında kaybettim

Elimde mektubun

Seyfi Baba’nın tespihi

Ranzamda resmin

Gözlerimde yaşlar

Ve o gece ruhunu teslim eden bedenim

 

 

Kıbrıs, 1 Mayıs 2008

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol